top of page

Afet, Acil Durum, Risk Yönetimi ve Ülkemiz

Afet Yönetilemez, Acil Durumlar ise Risk Yönetimi ile Yönetilebilir Hale Getirilebilir

 

Çernobil Nükleer Santralı patlaması ve kıtasal afet (1986)

 

 

Acil durum yönetimi, öncelikle bir risk yönetimi anlayışını gerektirmektedir. Bu nedenle yönetimler yetki alanındaki olası riskleri içeren alanda, tüm riskleri, eylem ve olasılıkları planlamalı, tatbikatlarla hazırlık yapılmalı ve risk azaltma planları hazırlanmalıdır. Buna örnek olarak fay hatları üzerine veya yakınına, ya da akarsu yataklarında, enerji ve sanayi tesisleri yakınında konut yapılaşma ruhsatı vermemek ya da stratejik tesisleri kurmamak gibi basit önlemler afetin boyutunu küçülterek, acil durum müdahale yükünü halkın ve yetkili kurumlar üzerinden risk planlaması ile almayı sağlayacaktır.


Giriş

Bilindiği gibi dünyada ve ülkemizde tekrar tekrar yaşadığımız afetler, çevrenin ve insanlığın gelişiminin en önemli düşmanıdır.

Öngörülemeyen ve toplumun yaygın olarak etkilenmesine neden olan doğal ve yapay afetler, insan toplulukları ve ekinlerinin üzerinde tarih boyunca büyük ve çok olumsuz etkilere sahip olabilmiştir. Yeryüzünde ve ülkemiz toprakları üzerinde pek çok afet türü, Avrasya’daki büyük ve köklü medeniyetlerin istikrarsızlaşmasına, toprakları üzerindeki hakimiyetlerinin kaybolmasına ve hatta tarihten silinmelerine dahi neden olabilmiştir. Bu nedenle afetlerle mücadele için yapılması gerekenlerden önce bu konudaki tanımlamaları ve genel kabulleri gözden geçirmek kanımızca çok yararlı olabilir.


Acil Durum 

Acil durum, tanım olarak; ‘Toplum yaşamını ve yerleşmeleri doğrudan etkileyen ani ve beklenmedik durumlar’ olarak betimlenmektedir.


Afet ve Acil Durum Farkı

Ancak kuşkusuz her afet, acil durum oluşturmayabilir ve afetlerin ancak bir kısmı acil durumlara neden olabilir. Bu konuya bir örnekle açıklık getirmek gerekirse küresel ısınmanın, gezegendeki ‘beşinci ve son beşeri yok oluş’ olarak nitelenen son büyük afeti yavaş yavaş gündemimize ve hayatımıza getirse de mücadelede bir ‘acil durum’ gerektirmediği bilinmektedir. Diğer yandan depremler tahmin modelleri ile yaklaşık kestirilebilse de 5-6 saniyeyi geçemeyen çok kısa bir ihbar süresine sahiptir. Bazı altyapı beslemelerinin sismik devre kesiciler yardımı ile büyük hasar yaratmasının önüne geçilebilmektedir. Toplumun tamamının etkilenmesi ve can kayıplarının önlenmesi açısından bu gibi kısa erimli önlemler sınırlı etkili olsa da planlı, sürdürülebilir ve dirençli beşeri yerleşkeler ve onlar için yapılacak risk azaltma planlaması süreçleri ile büyük yıkım ve can kaybına engel olma ihtimali daha büyük olasılıkla gerçekleştirilebilir.


Afetlerde bu nedenlerle ‘zamanlama ve ihbar süresi’ etmeni bir afetin acil duruma dönüşmesinde önemli olmaktadır. Risk modellemesi yapılmadığı ve risk yönetimi ile planlama önlemleri alınmadığı takdirde, her afet kısa sürede çözümü imkânsız acil durum gerektiren yaygın facialara dönüşebilmektedir. Buna ilişkin pek çok ihmalle dolu facia ülkemizde hemen her yıl görülmektedir.


Afetler; insan yerleşmeleri üzerinde hasar oluşturup, günlük yaşamı etkileyen doğal veya insan yapısı kapsamlı etkilerle de gerçekleşebilir. Ancak her afet de acil durum yaratmayabilir. Örneğin kentsel hava kirliliği, ısı adaları ve endüstri kaynaklı asit yağmurları ancak planlı kentler ve endüstriyel alanlar oluşturularak onlarca yıla yayılan önlemlerle engellenebilir.


Acil Durum Yönetimi

Acil durum yönetimi ise yaklaşık 50 yılı aşkın süreden beridir ‘yönetim bilimleri’nin bir alt uzmanlık alanı olarak kabul edilmiş ve pek çok farklı devletin güvenlik örgütlenmesinde önemli bir unsur olarak kabul edilerek yerleşmiştir. Ülkelerin sınır güvenliği, savunması, sağlık altyapısı gibi önemli alanlarla birlikte neredeyse eşdeğer görülerek, bazen bakanlık, bazen yönetimin en üst makamına bağlı yaşamsal örgütlerle ülkelerin en üst düzeyde organizasyonları olarak yönetimlerde yerini almıştır. Bu duruma bazı organizasyonlara, Rusya Federasyonu’nda Afetler Bakanlığı, ABD’de FEMA (Federal Emergency Management Agency), Japonya’da Ulusal Vatan Ajansı (National Land Agency) örnek olarak gösterilebilir.


Maalesef ‘afet yönetimi’; anlayışı ile ve ülkemizde onlarca yıl, ‘çok sahipli’ durumda olması nedeniyle çoğu kere ‘sahipsiz’ kalan bir organizasyon yapısına sahip olagelmiştir. Bu konudaki eksiklik görülerek, ülkemizde 2001 yılında İçişleri Bakanlığı ve İTÜ Afet Yönetim Merkezi arasındaki bir Ar-Ge protokolü ile ülkemizin yapısına uygun bir ajans kurulması önerilmiştir. Ancak bu açıklık; Ar-Ge projesindeki bakanlık paydaşlarımız tarafından bilimsel sonuçları göz ardı edilerek, İçişleri Bakanlığı şemsiyesi altında bir müdürlük seviyesinde 2009 yılında kurulan AFAD ile giderilmeye çalışılmıştır. Oysa 2002 yılında tamamlanan ve İTÜ tarafından kitap olarak da basılan bahse konu Ar-Ge projesinde afetler ve acil durumlarla ilgili bir müsteşarlığın Başbakanlık’a bağlı olarak kurulması İTÜ araştırma grubu tarafından önerilmiştir.

İTÜ AYM Ar-Ge projesinin önerisine nazaran gerçekleşen sonuç kurum, bakanlıklar arası hiyerarşinin düşük düzeyinde kalan bir müdürlük olarak bırakılması ve İçişleri Bakanlığı’nın bağlı bir müdürlüğü düzeyinde bırakılmasını benimsemeyen zamanın yönetimi, sonradan Başbakanlık’a bağlı olarak 6 Şubat 2023 afetinde AFAD’ın kuruluşu ile sonuçlanmıştır. Şimdi Cumhurbaşkanlığına doğrudan bağlanmasıyla gerek bütçe gerek organizasyonel kurgu ve kadro yapısı gerekse de karar alma süreçleri ile hızlı müdahale kapasiteleri bakımından kuşkusuz daha etkili bir hizmet verebilmesi sağlanabilecektir. Belki de bu nedenledir ki Prof. Dr. Naci Görür, doğru bir bilimsel sezgi ile basında, AFAD’ın yapısının bir bakanlık seviyesine yükseltilmesi gereğini sık sık dile getirmektedir.


Afetler

Toplumların yaşamını doğrudan etkileyen afetlerin,

•  ‘ihbar zamanı’,

•  ‘afetlerin süresi’,

•  ‘yaygınlığı’ ile

•  ‘afetin riskleri’nin önceden belirlenebilmesi de  önemli acil durum parametrelerini teşkil etmektedir. Diğer yandan afetlerin etkilerine bakıldığında ise  ‘dar etkili afetler olarak’, seller, çığ ve toprak kaymaları, hortumlar ve obruklar sayılabilirken ‘yaygın etkili afetlere’ büyük ve yaygın etkili depremler, tsunamiler ve nihayet küresel ısınmanın yarattığı sıcak dalgaları ile kuraklık ve çölleşme örnek gösterilebilir.


Kaynaklarına göre afetleri sınıflarsak;

      • Doğal afetler: Küresel ısınma sonucu oluşan, çığ, deniz kabarmaları, kıyı baskınları, seller, kuraklıklar, sıcak dalgaları ile deprem, toprak kaymaları, tsunamiler vb. 30 doğal afet bu grupta sayılabilir.

      • İnsan kaynaklı afetler: Temelde teknoloji ve endüstri kaynaklı afetlerle terör kaynaklı afetler olarak iki alt kısımda incelenebilir.

         -   Teknoloji kaynaklı afetler kapsamında asit yağmurları, zehirli atık sızmaları, hava kirliliği, kurşun ve radyoaktif sızıntılara bağlı yaygın zehirlenme ve radyoaktivite kaynaklı hastalıklar bu kapsamda görülebilir.

          -    Diğer yandan terör ve sabotaj benzeri ideolojik saldırılar başlığında bombalamalar, endüstriyel sabotajlar, orman yangını ve kundaklamalar, zehirli kimyasallarla saldırılar ve kirli bomba (dirty bombs) saldırıları bu kapsamda incelenebilir.   



Çernobil Nükleer Santralı patlaması ve kıtasal afet (1986)

İnşa halinde Akkuyu Nükleer Enerji Santralı (2023) (http://www.akkuyu.com)

İskenderun Limanı deprem sonrası konteyner yangını (www.aa.com.tr)

Kastamonu, Bozkurt 16.8.2021 Batı Karadeniz sel baskınları (www.dw.com)

Adıyaman

Adıyaman İsias Otel Enkazı

‘İnsan Kaynaklı Afet’ WTC bombalaması (FEMA Debris Management Course kaynakları 2001, S. M. Şener kişisel kurs fotoğrafları)

‘İnsan Kaynaklı Afet’ WTC bombalaması (FEMA Debris Management Course kaynakları 2001, S. M. Şener kişisel kurs fotoğrafları)

‘İnsan Kaynaklı Afet’ WTC Bombalaması (FEMA Debris Management Course kaynakları 2001, S. M. Şener kişisel kurs fotoğrafları)

Acil Durum Yönetimi ve Temel İlkeler

Acil durum yönetimi ve planlaması, yukarıda belirtildiği gibi yönetim bilimlerinin bir alt başlığıdır. Acil durum yönetimi; dar zaman aralığında çok fazla, yoğun, tutarlı ve isabetli karar almayı gerektiren bir yönetim alanıdır. Bir bireyin gün içinde ortalama 120 karar aldığı düşünülürse bir acil durum yöneticisi vali ya da kaymakamın gün içinde 900’ün üzerinde karar alması gerekmekte ve beklenmektedir.

‘Acil durum yönetimi’nin; medeni dünyada yaygın olarak gerçekleştirilmeye çalışılan, birbirini takip eden dört evreden oluşan ‘kesintisiz bir döngüsel yönetim’ modeline sahip olması gerektiği kabul edilmektedir. Bu evreler;

1. Müdahale (Response): Afeti hemen takip eden süreci kapsar, iletişim, yardım, destek, enkaz kaldırma, güvenliğe alma, nakil-taşıma lojistik desteği ve afet muhasebesini kapsar; ülkemiz yerel ve merkezi yönetiminin başarı gösterebildiği bir evredir.

2. İyileştirme (Recovery): Afetzedelerin geçici barınmasından (çadır-prefabrik konut) kalıcı konut inşası sürecini kapsar, bu aşamada merkezi otorite genellikle birkaç yılda bu açığı gidermekte ve ‘yaraları sarma’da pek mahir olduğumuz kabul edilmektedir.

3. Hazırlık (Preparedness): Bir sonraki sürece kadar yapılması gereken planlama, açıkların kapatılması, tatbikat, halk ve yönetici- müdahalecilerin eğitim çalışmalarını kapsar; gerek yerel gerek merkezi yönetimlerimizin bu aşama bakımından genellikle başarılı olduğunu söylemek zordur.

4. Zarar azaltma (Mitigation) ve Risk Azaltma: Risklerin saptanması ve yönetimi, kentlerin planlanması, yeni yerleşkeler kurulması, sanayi desantralizasyonu, yapısal ve yapısal olmayan güçlendirmedir. Belki de ülkemiz yerel ve genel yönetimlerinin en zayıf oldukları alandır. Riski yönetmek yerine müdahaledeki başarı ve hız önemsenir.

Bu aşamalar ülkemizde ancak ardışık bir döngüye sahip olduğunda toplum daha güvenli yaşayabilecektir. On yıllardır ‘deprem çantası’ menkıbeleri ile uyutulan riskli alanlarda yaşayan ülkemiz insanı için bu aşamalara dair yaygın eğitim ve çalışmaların ipuçlarını yerel yönetimler ve kamu otoritelerinden görmemiz ve beklememiz gereklidir.


Giresun-Şebinkarahisar’da kurşun-çinko maden atık havuzu patlaması (Url-2)

İstanbul Bağcılar’ın yoğun kent dokusu
Hatay’da dron’dan bir kent dokusu (www.aa.com.tr)





Kahramanmaraş ve Adıyaman’dan enkaz döküm sahası görüntüleri (Ulusal Basından)

Yöneticilerin de önceden acil durumlara hazırlanması ve yukarıdaki evrelere ait eğitim alması gerektiği bir yönetişim gerçeğidir. Diğer yandan ‘yönetişim’ teriminin gerektiği günümüzde acil durumlarda kurumların ve toplumun entegre ve planlı sıkı bir işbirliğinde, hatasız karar alıp uygulama yapması gerekmektedir. Bu nedenle riskleri önceden belirleme ve olasılıkları düşünerek planlı adımları sıralı olarak gündeme koyma, tüm olasılıkları ve riskleri önceden hesaplayarak planlama yapma, acil durum öncesinde hazırlanma ve tatbikat yaparak entegre acil durum sisteminin çalıştığını test etmek gerekmektedir. Kaliforniya San Andreas depremi öncesi endüstriyel tesislerdeki 1 USD değerindeki yapısal risk azaltmanın afet sonrası 300 USD’lik kaybı engellediği FEMA tarafından delillendirilmiştir. Dolayısıyla acil durum yönetimi, öncelikle bir risk yönetimi anlayışını gerektirmektedir. Bu nedenle yönetimler yetki alanındaki olası riskleri içeren alanda, tüm riskleri, eylem ve olasılıkları planlamalı, tatbikatlarla hazırlık yapılmalı ve risk azaltma planları hazırlanmalıdır. Buna örnek olarak fay hatları üzerine veya yakınına, ya da akarsu yataklarında, enerji ve sanayi tesisleri yakınında konut yapılaşma ruhsatı vermemek ya da stratejik tesisleri kurmamak gibi basit önlemler afetin boyutunu küçülterek, acil durum müdahale yükünü halkın ve yetkili kurumlar üzerinden risk planlaması ile almayı sağlayacaktır. Benzer şekilde radyoaktif riski olan enerji santrallarını, endüstriyel tesisler veya zehirli kimyasal kullanılan maden arama havzalarının, afet risklerine göre yerlerinin doğru saptanması, ruhsatlandırılması da bu kapsamda risk azaltma önlemleridir. Bu nedenle afetlere hazırlık aşamasında yapılması gereken risk analizi ve planlama çalışmalarında ‘tehlike avcılığı’ da en önemli yöntemdir. Yerleşkelerin kararlarında afet risk haritalarının yapılmasının, akarsu taşkın havzalarının belirlenmesinin, buralara yerleşke izni verilmemesinin, acil durum oluşumunu da engelleyeceği açıktır. Bunları bilerek planlama yapmak, kentin afet riskini bilen yerel yönetimlerin kent dokusu içinde toplanma alanları, boşaltım ve lojistik destek yollarını planlaması da çok zor olmayan risk azaltma ve yönetişim yaklaşımıdır.


Afet Sonrası Ekolojik Riskler ve Enkaz

Diğer yandan kentlerin afet sonrası müdahale planlarının hazırlanmasına ek olarak, acil durum yönetim planlaması kapsamında ortaya çıkması olası yıkıma bağlı olarak doğacak enkaz için de bütüncül bir risk yönetimi ve çevresel planlama hazırlanması gereklidir. Sadece Kahramanmaraş’ta 80 milyon ton civarında enkaz çıktığı resmi kaynaklarda belirtilmiştir.

ABD FEMA örgütünce ‘enkaz yönetimi’ (Debris Management) başlığında on yıllardır uzmanlık sertifika eğitimi de verilmektedir. Afet yönetiminde öncü ülkelerde afetin olası büyüklüğü, türü ve yaygınlığına bağlı yerleşimlerde enkaz rehabilitasyonu ve risk planlaması yapılmaktadır. Ekolojik kirlilik yaratan enkaz, halk sağlığı riskini kent dokusu içinde yaratmakla kalmadığı gibi, yol güzergâh ve atım alan planlaması yapılmadığında bu kez enkazın atıldığı yerlerde büyük çevresel kirlilik yaratmaktadır. Bu kapsamda ‘çağdaş enkaz yönetimi’ne dair önceden sahada bir planlamanın yapılmadığı yaşanan son afette üzüntü ile anlaşılmış ve hayretle izlenmiştir. Enkaz atım alanlarında yeraltı ve üstü su kirliliği ile ilgili, enkaz atık alan planlamasına dair hiçbir ön çalışmanın yapılmadığının açıkça belli olduğu Kahramanmaraş depremlerinin sonucunda kırsal yerleşmeler, tarım alanları ve meralar ile çiftlik yerleşimlerini tehdit eden bir enkaz atım kirliliğinin nasıl oluştuğu üzüntü ile görüldü. Bu enkazın içinde radyo izotoplardan başlayarak (ülkede erken teşhis ünitelerinin apartman altlarında olması nedeni ile) yapılardaki asbest, DDT vb. tarımsal ilaçlar, kimyasallar, boya, biyo- medikal atıklar, tiner ve deterjanlar, hayvan karkasları, akümülatörler (kurşun içerikli), klima cihazları, vinil döşemeler, katran emdirilmiş membranlar, PVC, XPS ve EPS (yalıtım malz.), taş ve camyünleri ve mobilya gibi enkaz atıklarının ‘vadi doldurma yöntemi’ ile taşınıp plansız olarak yığıldığı görüldü. Bunların zamanla, yeraltı su kaynakları ve yerüstü akarsularına karışarak tarım alanlarına, çevreye zarar vereceğinin kent içi hijyen kadar önemsenmesi gerekliydi. Enkazın içerdiği atığın da ‘karma enkaz/moloz’ dağları halinde tarım ve mera alanlarına yakın dökülmesi, bugünden yarına kısa vadede afet yaşanan kentsel alanların temizliği / hijyeni için çözüm gibi görülse de gelecek nesiller açısından sonuçları ancak uzun vadede anlaşılabilecek yeni ekolojik afet ve hastalıkların da kaynağı olacağı tahmin edilebilir. Bu bağlamda binaların bütün halinde içerdikleri tüm atıkları ile birlikte, hiçbir geri dönüşüm ve ayrıştırma önlemi uygulanmadan doğaya serbestçe dökülmemesi gereği bilinerek afetlerin sık görüldüğü ülkemizde enkaz atımı, geri dönüşüm ve yok etme planlanması yapılmalıdır.

 


ABD de yerel afetlerden sonra ayrıştırılan kimyasallar, akümülatörler ve propan tüpleri (FEMA Debris Management Course, Emergency Management Institute, 2002, www.fema.gov)

Yok Saymak ve Unutmak Yerine Öğrenmek

Yaşanan afetlerden sonra objektif ve bilimsel yaklaşımlarla hata ve risklerin gözden geçirilip incelenmesi, eleştirilmesi ve kuşkusuz buna tahammül edilmesi, dersler çıkarılması hataların tekrarlanmaması için gereklidir.


Yaşanan afetlerdeki tüm olumsuz deneyimler, bireyden başlayarak aileden mahalleye, endüstri bölgelerinden belediyelere ‘acil durum yönetim’ anlayışının topluma yerleştirilmesi için eğitimin şart olduğunu bizlere göstermektedir. Bu konuda karar alma sorumluluğuna sahip yerel/genel idari karar alma mekanizmalarında bulunanların tamamının, politikacılarımızın, karar alıcılar kadar uygulayıcıların da bu özel alanda eğitim alma konusunda önyargısız ve istekli olması gerekmektedir.


Böylelikle afetlerden sonra bir an evvel afetin etkilerini ortadan kaldırma, en aza indirme çabası ya da saklanması yerine, önceden hazırlanılmamış, planlanmamış ve riskleri hesaplanmamış, doğruluğu önceden test edilmemiş kararlar alarak hem toplumun geleceği hem de ülkemizin ekolojik yapısı riske atılabilmektedir. Sonuç olarak ancak afet öncesi yapılacak hazırlıklar ve risk yönetimi ve planlama anlayışı ile afetlerin faciaya dönüşmesinin ve toplum üzerindeki etkilerinin azaltılmasının mümkün olduğu hep akılda tutulması gereken bilimsel bir gerçek olarak görülmelidir.


Afetlerde bölgesel nüfusla orantılı birey başına ekonomik ve beşeri kaybın 1.250.000 USD /kişi olduğu evrensel olarak kabul görmektedir. 6 Şubat depremlerinde 10 milyonun üzerinde vatandaşımızın yaşayıp etkilendiği bölgedeki hasarın Hazine kaynakları tarafından yaklaşık 103 milyar USD olarak ve milli gelirin %9’u olarak açıklanmış olması ve 150 milyar USD’ye çıkma olasılığı bu tahmin parametresinin doğruluğunu ortaya çıkarmaktadır (tr.euronews.com). Büyüme, gelişme endişesi olan ülkemizin yaklaşık 2022 yılında 905.5 milyar USD’lik GSMH’sinin olduğu düşünüldüğünde ekonomik kayıplarımızın büyüklüğü daha iyi anlaşılmaktadır. Buna ek olarak nüfus hareketleri, işsizlik vd. beşeri kayıplar ile yaralanma ve ampute kayıpları bu maddi kayıp değer hesaplamasının dışındadır.


Afet olduktan sonra ‘erken ya da geç müdahale edildi’ tartışmaları gibi eleştirel ve pek de yarar getirmediği bölgedeki seçim sonuçları ile de görülen tartışmaların yerine, daha planlı ve organize, eğitimli bireyler yetiştirmek kadar, görevli kurum ve kuruluşların yönetici ve çalışanlarının da bu konuda özel eğitimli ve hazırlıklı olmalarını sağlamanın önemi, her afette bir kez daha anlaşılmaktadır. Beklenen yeni afetler için son afetteki deneyimlerden yararlanılması şarttır. Zira ülkemiz nüfusunun artık %73’ü kentlerde yaşamaktadır ve toplu halde yoğun nüfusun çok katlı yerleşkelerde yer aldığı kentler, büyük afetler olduğunda çok daha büyük riskleri ve kayıpları gündeme getirmektedir.


Doğal ya da teknolojik afetlerin etkilerini en aza indirmenin sağlanması için de sistematik ve bilimsel yöntemler kullanarak ‘risk azaltma planlaması’ yapmanın şart olduğu artık görülmelidir. En verimli tarım alanları kıyısına ve turizm bölgelerini etkileyebilecek yerlere yakın risklerin artacağını düşünmek gereklidir. Örneğin tarımsal üretim alanlarının yakınında Ecemiş fayına görece yakın yerde nükleer, Ören fayı kenarına kömür enerji santralları kurmanın ulusal riskleri hesaplanmış mıdır, hesaplanmadı ise bu riskler mutlaka hesaplanmalıydı. Yine her afet bölgesinde sıkça görüldüğü gibi bilimsel veriler ışığında fay hatları yakınlarına ve riskli tarım topraklarına yerleşmek, yapı kalitesi düşük dirençsiz binalar yapmak, bunları ‘tekrar tekrar affetmek’ yerine, risk haritalarına göre yerleşkeleri planlamak ve imarlı/dirençli yapılar yapmak, afetlerde oluşacak zararları kuşkusuz en aza indirecektir.

Bütüncül risk yönetimi olarak görülecek bu davranış kalıbını hep birlikte içselleştirmek gerekmektedir. Her doğal afetin yönetilmesi imkânsız bir ‘acil duruma’ ve giderek de ‘ulusal bir afete’ dönüşmesinin önüne ancak bu şekilde geçilebilecektir.


Aksi takdirde her afetten sonra;

•   Yoğun ve kitlesel insani ve maddi kayıplar yaşamak

•   Müdahalede her zaman gecikmeler ve dengesizlikler ile karşılaşmak

•   Lojistik plansızlığın yaşattığı afetzede acılarını paylaşmak

•   Buna karşı sivil dayanışmanın başarısını zirveleştirmek

•   ‘Yaraları acil sarma’ telaşı ile ardışık pek çok yanlışlara düşmek

•   Gelişigüzel, plansız, ayrıştırmadan, geri dönüştürmeden enkaz kaldırmak

•   Enkazı tarım alanlarına dökerek savunmasız ve sahipsiz doğayı çaresiz bırakmak

•   Kentleri yerinde yeniden dirençli kurmak ve güçlendirmek yerine başka yerlere taşımaya kalkışmak

•   Afet sonrası kalıcı konutları tekrar tekrar mera ve tarım alanı olan arazilere inşa etmek

•   Kent merkezlerinin beşeri ve fiziki dokusu ile tarihi sitleri ve eserleri kaybetmek

•   Kentlerin sosyal yaşamını geçmişini göz ardı ederek, yerleşkelerde olayı ‘toplu barınma açığını giderme’ düzeyine indirgemek

•   Ulusal ekonominin ve gelişimin milyarlarca dolarlık dramatik kayıplarla gerilemesini görmek

•   Milyarlarca liralık ek vergileri ödemek

•   Sonra da hemen birkaç yılda tüm bu olanları korkudan unutmak

•   Benzer imarsız, ruhsatsız, kaçak ve imar barışlı yıllarda yine / yeniden yapılaşmak

•   Plansız, çağdaş yaşam kalitesinden uzak ve ranttan öte amacı olmayan plansız ve biçimsiz, estetikten uzak kentlere sahip olmak

•   Risk yönetim planlaması olmadan bulunan tüm düzlüklere yerleşkelerimizi yaparak aynı dramlarla tekrar tekrar karşı karşıya kalacağımızı bu toplumda söylemek kehanet olmayacaktır.


Bölgesel Kuraklık Haritası (NASA, 2022) (Url-3)

Dünya, 5. ve Son Yok Oluşu Beklerken

Diğer yandan çok yakın zamanda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ülkemizde 23 havzada kuraklık alarmını bu yılın başlarında vermiştir. Ancak bu alarm durumuna dair bir planlama ve acil yönetim adımları görülmemektedir. Yakın bir gelecekte tarım üretimimiz ve üretim havzalarında, ya ürün değiştirmek ya da kuraklık nedeni ile düşük verimlere razı olmak zorunda kalınacaktır. Karadeniz Bölgesi’nde bu yıl (2023) hasadın düşmemesi için fındığın hazirandan itibaren sulanmak zorunda kalınması durumu söz konusudur.

Güneydoğu Anadolu’da kuraklık nedeni ile pamuk veriminin bu yıl yarıya düşmesi beklenmektedir. Rize’de çay üretiminin toprağın aşırı sulanması nedeni ile adeta süzgeç haline gelip su tutamaz bir niteliğe bürünmesi nedeni ile yine riskli hale düşmeye başlaması, iklim krizinin ülkemizin sulak sanılan bölgelerine dahi getirdiği beklenmedik riskler oluşturmaya başladığı kesinlik kazanmaktadır. Yakın gelecekte tarımsal verim kaynaklı açlık riskinin oluşması karşısında, risk haritalarının yapılarak, meteorologlar ile birlikte çalışılması gereği açıkça ortaya çıkmıştır. Ürünlerde verim düşmesi nedeniyle tıpkı bölgesel beşeri göçler gibi artık kuraklık krizi nedeni ile ‘ürün göçleri’nin de yaşanmaya başlamasının çok yakın olduğu uzmanlarca belirtilmektedir. Son yıllardaki iklimsel değişimin sonucu olarak, dünyanın iklim kaynaklı afetler nedeni ile 4.3 trilyon USD kaybına uğradığı saptanmıştır. İklimsel afetler ve ‘iklim adaletsizliği’ nedeni ile durumdan en çok etkilenenlerin ise en az karbon emisyonu yayan az gelişmiş ülkeler ve gelişmekte olan ülkeler olduğu ortaya çıkmıştır. Özellikle son yıllarda ada devletlerindeki iklim kaynaklı afetlerden doğan kayıpların bu ülkelerin GSMH’sinin %30’una eşdeğer olduğu ortaya çıkmıştır. Ülkemizdeki hidroelektrik baraj üretim kapasitelerinin kuraklık riski nedeni ile yarıya düşürülmek zorunda kalındığı da bilinmektedir.

Ülkemizin beklenen kurak iklim kuşağında olmasına bağlı, gelecek birkaç yıldan başlayarak aşırı ürün fiyat artışları ve süren iklim kaynaklı büyük afetler nedeni ile zamanla açlıkla da karşılaşma riski hesaba alınmak zorundadır.


Sonuç

Özetle görülmektedir ki bilimsel akıl kullanmayı terk etmiş, hazırlıksız ve plansız toplumlarda, her tür afet yönetilebilir olmaktan çok kolay çıkabilmektedir. Bu şekilde oluşan acil durumlar ise boyutu büyüdükten sonra artık yönetilebilir durumda olmaktan çıkıp, yöneticileri ve afetzedeleri çaresiz bırakan dramatik afetlere dönüşecektir.

Şu son sözü söyleyebiliriz: “Afetler değil ancak riskler yönetilebilir”. Bu durumun ancak herkesçe anlaşıldığı bir toplumda ve içselleştirildiği günlerde, daha uygar, daha mutlu ve korkusuz insanlarla riski düşük bir ülkede yaşamayı umut edebiliriz.


Prof. Dr. Sinan Mert Şener  

İTÜ Mimarlık Fakültesi

Emekli Öğretim Üyesi


KAYNAKLAR:


 

104 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page