İTÜ mensupları, mezunları ve öğrencileri her afette olduğu gibi derhal yardım çağrılarına gönüllü olarak katılmış, Vakfımızın da dahil olduğu maddi bağışlar, ayni ve nakdi yardım kampanyaları ile bölgeye destek olmuş ve bu gayret sürdürülmektedir. Duyarlı Vakıf üyeleri ve mezunlarımıza müteşekkiriz. Mezunlarımız ve akademisyenler bölgede gerek hasar tespit çalışmaları gerekse deprem hasarlarının belirlenmesi konusunda kamu otoritelerine destek olmuşlar ve yayımladıkları bir ön rapor ve bir de İTÜ Raporu ile depremlerin anlaşılması yönündeki katkılarına devam etmektedirler.
Değerli İTÜ Vakfı üyeleri, kıymetli mezunlarımız ve öğrencilerimiz,
Ülkemiz 6 Şubat 2023 sabahı 04.17’de Gaziantep Şehitkâmil merkezli çok şiddetli ve 100 saniye süren 7.7 Mw (7.8 Mw USGS) sığ bir depremle güne acılar içinde başladı. Ardından bölgede aynı günde 539 adet artçı deprem kaydedildi. Bunu takiben, Kandilli Rasathanesi verilerine göre aynı gün içinde tarihte nadir görülen bir olay gerçekleşerek Kahramanmaraş Ekinözü merkezli
7.6 Mw (7.7 USGS) büyüklüğünde 45 saniye süren ikinci bir deprem saat 13.24’te gerçekleşti. Yaklaşık 9 saat ara ile gerçekleşen büyük depremler yurdumuzun doğu ve güney illerinde büyük hasar ve can kaybına neden oldu. 1999 afetinden iki kat büyük olduğu açıklanan ardışık iki ya da üç deprem, 10 ili kapsayan alanda çok ağır hasarlara ve can kayıplarına yol açmıştır.
Cumhuriyet tarihinin 1939 Erzurum depreminden sonra en büyük ikinci ve üçüncü depremleri ile sarsılan bölgede pek çok can ve mal kaybına ek olarak çok sayıda yaralanmalar gerçekleşmiştir. Dergimiz yayına hazırlanırken açıklanan verilere göre bölge genelinde 42.310 can kaybı, 122.871 yaralı vardır. Bölgede 118 bin binanın yıkık ya da ağır hasarlı olduğu bilgisi basında paylaşılmıştır. 20.662 binanın yıkıldığı belirtilen bölgede enkaz kaldırma çalışmaları sürerken, ölü sayısının artmasından ve yüz bini bulmasından korkulmaktadır. Bölge ve Türkiye genel ekonomisinde yaklaşık 85 milyar dolarlık bir hasar oluştuğu basında paylaşılmaktadır. Afeti takiben İçişleri Bakanlığı dördüncü seviye alarm durumu ilan etmiş ve 10 ili kapsayan afet bölgesinde üç ay süre ile olağanüstü hal ilan edilmiştir. Depremlerin tetiklediği yeni depremler de yaşanmaya devam etmektedir. 20 Şubat tarihinde tekrar Hatay’da 6.4 Mw büyüklüğünde ve ardından da 5.8 büyüklüğünde iki deprem meydana gelmiştir.
Yaklaşık olarak 13.5 milyon vatandaşın etkilendiği tahmin edilen afet bölgesine 102 ülke yardım teklifinde bulunmuş, 88 ülke 9.315 personel ile arama-kurtarma çalışmalarına katılmıştır. Ayrıca AB ülkelerinden sahra hastanesi, tıbbi personel ve malzeme yardımları gelmiştir. Bölgeye gönderilen arama-kurtarma personelinin cansiparane çabaları ile enkaz altından rekor sayıda ve sürede hayat kurtarılmıştır. Bu çalışmalarla 284. saatte ve afetten 10 gün sonra kurtarılan yaralıların olduğu görülmüştür.
İTÜ mensupları, mezunları ve öğrencileri her afette olduğu gibi derhal yardım çağrılarına gönüllü olarak katılmış, Vakfımızın da dahil olduğu maddi bağışlar, ayni ve nakdi yardım kampanyaları ile bölgeye destek olmuş ve bu gayret sürdürülmektedir. Duyarlı Vakıf üyeleri ve mezunlarımıza müteşekkiriz. Mezunlarımız ve akademisyenler bölgede gerek hasar tespit çalışmaları gerekse deprem hasarlarının belirlenmesi konusunda kamu otoritelerine destek olmuşlar ve yayımladıkları bir ön rapor ve bir de İTÜ Raporu ile depremlerin anlaşılması yönündeki katkılarına devam etmektedirler. Bölgede aileleri yaşayan 3000 civarında İTÜ öğrencisinin de afetten etkilendiği bilinmektedir. İTÜ Vakfı, bu öğrencilerimize yardım ve destek ulaştırmaya, diğer İTÜ vakıfları ve mezun organizasyonlarıyla birlikte çalışmaktadır.
Topraklarının %94’ü farklı derecede deprem bölgesinde olan ülkemizde, beklenen afetlere karşı tedbirsizlik sonucu daha ne kadar can ve mal kaybının olacağı bilinemezken; bölgede, gerçekte afeti hazırlayan koşullar, 2000’lerden bu yana ilan edilen 4 adet ‘imar affı’ ya da ‘imar barışı’dır. Bu imar aflarından yararlanan kaçak ya da imar kurallarına uymayan 224 binin üzerinde binanın varlığı resmi yetkililerce açıklanmıştır.
2001’den başlayarak imar aflarının da 4 kez gündeme geldiği dönemde inşa edilen binaların illere göre yüzdelerinin; Şanlıurfa’da %61, Diyarbakır ve Kahramanmaraş’ta %58, Adıyaman, Kilis ve Gaziantep’te %52, Hatay’da %50, Malatya’da %48, Osmaniye’de %47 olduğu TÜİK verilerinde yer almaktadır. Ancak ülkede yönetimden sorumlu makamların, bölgedeki yapıların %98’inin 1999 öncesinde yapıldığını iddia ederek, afetin ilk günlerinde sorumluluğu üzerlerinden atmaya çabaladıkları görülmüştür.
“Deprem öldürmez bina öldürür” sözüne bu afetten sonra bir ekleme yapmak gerekirse “Kaçak, imarsız, kontrolsüz ve affedilmiş bina öldürür” ya da “Binayı affetsen de bina seni affetmez” demek yanlış olmayacaktır.
Kayıplarımızın sebepleri çok boyutlu olmakla birlikte, afetin açıkça görülen nedenlerini ana başlıklar halinde sıralamak gerekirse;
- Yerel yönetimlerin payına düşen kusurlar: Çağdaş bir kent vizyonu ve fikri olmayan yerel yönetimlerin, siyasi rant amaçlarıyla bilimsel verilere aykırı planlarla oluşturdukları alanları hızla yerleşime açmalarıdır. Yerleşime uygun olmayan tarım topraklarını yerleşmeye açan yerel yönetim başkanları ve meclis üyeleri önemli ölçüde sorumludur.
- Vatandaşın payına düşen kusurlar: Denetim açıklarını fırsat bilerek, tükenmeyen bir açgözlülükle; plan ve imar kurallarına aykırı, strüktür hataları, malzeme kalitesizliği ve imalat yetersizliğiyle, zemin koşulları gözetilmeden, sadece rant arttırma amaçlı yapılaşma çalışmalarıdır.
- Müteahhit ve girişimcilerin payına düşen kusurlar: Pek çoğu yetkin olmayan müteahhitlerin kâr arttırma amaçlı usulsüz ve denetimden kaçarak, alelacele yapı yapmaları, bu yapıların belediye ve yapı denetim firmaları tarafından uygun koşullarda denetlenememesi ve bunun fırsata dönüştürülmesi facianın temel nedenleri arasında sıralanabilir.
- Merkezi yönetimlerin sorumluluğu ise imar af ve barışları vasıtasıyla kaçak, imara aykırı, kusurlu, plansız ve projesiz yapılara, binalara, kat ilavelerine göz yummaları ve bunları alışkanlık haline getirmeleridir. Merkezi otoritelerin, Hazine’ye gelir getirmesi amacıyla imar ‘af’ ve ‘barış’ beklentisini seçimler öncesinde periyodik olarak pompalaması, denetim dışı, bilimsel kurallara uygun olmayan yapılar ve sahiplerinin adeta ödüllendirilmesine ve ‘kent yağmalarının sürmesine’ fırsat vermesidir.
Yapılacaklar ortadayken, yapıp yapmamak ve aynı hataların işlenmesine engel olmak ya da göz yummak ise çok temel ahlaki bir durumdur. Bu ahlaki sorumluluğun bir ucu kuşkusuz seçtiğimiz yönetimlerin liderlerinde, diğer ucu ise bizzat vatandaşın kendisindedir.
Bölgede gerçekleşen kentleşme suçu kaynaklı faciaya neden olanların, kanımızca;
• Çok ortaklı ve ortakların hepsinin haksız zenginleşme peşinde olduğu,
• Paydaşların neredeyse tamamının eğitimsiz ve bilim dışı olmaktan rahatsız olmadığı,
• Yaklaşımlarının tamamının bilimsel planlama anlayışına, mimarlık ve mühendisliğe uzak basit fırsatçılıktan öteye gidemediği,
• Ayrıca paydaşların tamamının birbirinden ve oluşan rant paylaşımından hoşnut olduğu,
• Bazen açık, bazen örtülü anlaşmalar yolu ile ortaklaşa ‘taksirli bir toplu katliam işlenmesine’ sebep oldukları şeklinde nitelenmesi yanlış olmasa gerektir.
Dileriz önlem almakta ve yeni bir kentleşme dönemi açmakta kaybedilen canlar bizim için bir ders olur…
Prof. Dr. Sinan Mert Şener
İTÜ Mimarlık Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi