top of page

Denizcilik Kültürümüzün Oluşmasında İTÜ’nün Tarihsel Misyonu



“Bugün ülkemizde bir denizcilik kültüründen bahsedebiliyorsak Tersâne-i Amire içerisinde 1775 yılında Hendesehâne ya da Tersane Hendesehanesi olarak açılan farklı dönemlerde farklı isimler ve kurumlar adı altında gelişme imkânı bulan asker-sivil denizci, tüccar veya gemi mühendisi ve hatta deniz hukukçusu yetiştiren bu eğitim geleneğinin en önemli temsilcisi İstanbul Teknik Üniversitesi’dir…”


Özet

Denizler, temiz hava, gıda, ilaç hammaddesi, enerji, ulaşım, spor, turizm ve seyir zevki gibi birçok konuda imkânlar sunan coğrafi ortamlardır. Denizlerden yeterince istifade eden ülkelerle edemeyen ülkelerin gelişmişlik düzeyleri de günümüzde açıkça görülmektedir. Denizlerden yararlanmak, bir denizcilik kültürü oluşturmak ve bunu benimsemekten geçer. Ülkemizde denizcilik kültürünün tüm unsurlarıyla birlikte yeterince gelişmediği hususu yadsınamaz bir gerçektir. Bununla birlikte, özellikle donanma, deniz ticareti ve ilgili kurumsal yapılardan oluşan mevcut birikimin İTÜ ve İTÜ’nün kendilerinden miras aldığı kurumların katkılarıyla ortaya çıktığını ve geliştiğini belirtmek gerekir. Bu çerçevede Hendesehâne/Tersane Mühendishânesi’yle başlayan donanma için matematiksel bilimlere hâkim nitelikli eleman yetiştirme gayreti uzun bir gelişim çizgisiyle birlikte Bahriye Mektebi’nde, Deniz Kuvvetleri’nde ve bugün İstanbul Teknik Üniversitesi’nde meyvelerini verecektir. Diğer taraftan, denizcilik alanının diğer bir bileşeni olan deniz ticareti, kaptan yetiştirme, deniz hukuku gibi alanların açılım sağlaması ve kurumsal yapılara dönüşmesi yine İTÜ’nün oynadığı tarihsel misyonla doğrudan bağlantılıdır. Bu çalışma, İTÜ’nün adı geçen alanlarda oynadığı tarihsel rolün başlıca kilometre taşlarını vermeyi amaçlamaktadır. 

Denizcilik kültürümüzün oluşmasında İTÜ’nün tarihsel misyonu

İhtiyaç duyduğumuz oksijenin yaklaşık %75’ini ve tükettiğimiz proteinin yaklaşık %20’sini sağlayan, insanları morötesi ışınlara karşı koruyan ozon tabakasını oluşturan, iklimi düzenleyen, gemiler vasıtasıyla dünya ticaretinin yaklaşık %90’ına ev sahipliği yapan ve hatta kanser ilaçlarının %65’inin üretildiği canlıları barındıran denizlerin sadece %10’unun keşfedilmiş olması oldukça düşündürücüdür. 1 

Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olarak denizlerle ne ölçüde irtibat kurabildiğimiz, onlardan ne ölçüde istifade edebildiğimiz, içselleştirebildiğimiz, bir deniz kültürü oluşturup oluşturamadığımız meselesi üzerinde düşünülmesi gereken hususların başında gelmektedir. 

Denizcilik kültürünün oluşması kolay bir süreç değildir ve birçok unsurun bir araya gelmesiyle mümkün olabilir. Yöneticilerin ve ilgili birimlerin denizlere yönelik siyasi, hukuki, askeri, ticari ve çevresel bir vizyon ortaya koyması ve enerji teminine yönelik birtakım politikalar geliştirmesi önemli olmakla beraber yeterli değildir. Halkın da denizlerle ünsiyetini geliştirmesi, ticaretten balıkçılığa, deniz sporlarından sanata, edebiyata ve folklora kadar uzanan tüm alanlarda denizciliğe katkıda bulunması ya da bu alandan istifade etmesi gerekir. Bu alanlardan bazılarının ön plana çıkarılması ve diğerlerinin ihmal edilmesi literatürde ‘deniz körlüğü/sea blindness’ olarak bilinen sorunu beraberinde getirmektedir. 2

Bu makalenin amacı, gerçek anlamda bir denizcilik kültürü geliştirip geliştiremediğimizi sorgulamaktan öte mevcut denizcilik birikimimizin oluşmasında İTÜ’nün tarihsel süreç içerisinde oynadığı rolün kilometre taşlarına dikkat çekmektir.

Anadolu beylikleri döneminden başlayarak günümüze uzanan denizcilik serüvenimiz içerisinde İstanbul Teknik Üniversitesi’nin, mirasını devraldığı veya organik bağlarla bağlı bulunduğu eğitim müesseseleriyle ve askeri kuruluşlarla birlikte denizcilik tarihimizin şekillenmesinde ve bir denizcilik kültürünün yerleşmeye başlamasında önemli bir rol aldığı söylenebilir.


Vizyonun belirlenmesi ve ilk adımlar

1770 yılında yaşanan ‘Çeşme Bozgunu’ Osmanlı donanması için büyük bir yıkım olmuştu. Bu bozgun aynı zamanda Osmanlı’yı sarsıp kendine getirecek dönüm noktasını da oluşturacaktı. Özellikle kaptan-ı deryalığa getirilen Cezayirli Gazi Hasan Paşa’nın vizyonuyla geniş çaplı bir restorasyon ve kapsamlı bir modernleşme sürecine girilecekti. 

Denizcilik alanında okullaşma veya kurumsallaşmaya dönük ilk vizyoner yaklaşımı 29 Nisan 1775’te tersane içerisinde açılan Hendesehâne’de görmekteyiz. Amacı ‘Donanma-i Hümâyûn’da hendese ve coğrafya ilmini bilen adamlar yetiştirmek’ olan bu kurum zaman içerisinde Tersane Mühendishânesi, Mühendishâne-i Bahrî-i Hümayun ve Mekteb-i Bahriye, Mekteb-i Bahriye-i Şâhâne, Mekteb-i Fünûn-ı Bahriye, Mekteb-i Fünûn-ı Bahriye-i Şâhâne gibi muhtelif isimler altında faaliyet gösterecektir.

‘Seyr-i sefâin’ (navigasyon/gemilerin dolaşımı) ve gemi inşa derslerinin verildiği Hendesehâne’de otuz beş öğrenci, bir nefer kalfa, iki hoca olmak üzere toplam otuz kişilik bir kadro bulunmaktaydı. Seyr-i sefâin derslerini tamamlayan öğrenciler, öncelikle gemilere jurnal hocası (kâtip muavini), sonra çorba hocası (gemi kâtibi), daha sonra baş hoca ve ilgili imtihanı başardıkları takdirde kaptan olarak vazife alıyorlardı. Diğer taraftan gemi inşa derslerini tamamlayanlar sırasıyla ikinci kalfa, baş kalfa ve tersane mimarı görevlerine getiriliyordu.


Deniz ve kara mühendisliğinin birlikteliği

İkinci önemli adım Hendesehâne mekânın yetersizliğinden dolayı Camialtı civarında birkaç odalı yeni bir  mühendishane binası yapılması ve 22 Ekim 1784’ten itibaren Mühendishâne-i Bahrî-i Hümayun ismiyle faaliyete başlamasıdır. Üç yıllık bir denizcilik eğitimi verilmesi planlanan kurumda Fransız gemi inşa mühendisi Le Roy ve 1784 yılında Fransız Lafitte-Clavé ve Monnier’in kara mühendisliğine ilişkin dersler verdikleri ve daha ziyade Fransız etkisinde kalındığı görülmektedir. Bu süre içerisinde deniz ve kara mühendislerinin mühendishanede birlikte eğitim gördükleri, geometri, aritmetik, trigonometri, astronomi, logaritma, coğrafya, haritacılık ve askeri düzenler (tertîb-i ordu) konularında dersler aldıkları görülmektedir. Anlaşılacağı üzere dersler, biraz da karacı hocaların etkisiyle kara mühendisliği ağırlıklı olarak verilmiştir.


Mühendishâne-i Bahrî’nin ayrılması

Bir süre Kara Mühendishânesi’nin etkisinde kalan ve zayıflamaya başlayan Deniz Mühendisliği Kaptan-ı Derya Küçük Hüseyin Paşa’nın çabaları ve Fransız gemi inşa mühendisi Jack Baltazar Le Brun’un raporu sonucunda yeni ve bağımsız bir hüviyet kazanma yoluna girdi. Böylece denizcilerin eğitimi bina, müfredat, araç-gereç ve eğitim kadrosu açısından yeniden organize ediliyordu.1798’de Mühendishâne-i Bahrî, Mühendishâne-i Sultani’den ayrılarak bağımsız bir eğitim kurumu oldu. Böylece üçüncü önemli adım da atılmış oldu. 3


Kriz dönemi ve yeniden toparlanma

Bu dönem birçok krizin birbirini izlediği bir zaman dilimini oluşturur. Önce Kabakçı Mustafa İsyanı, ardından reformcu III. Selim’in tahttan indirilmesi, sonraki dönemlerde baş gösteren Yeniçeri isyanları ve 1821’deki Kasımpaşa yangını Mühendishâne-i Bahrî’nin ihmal edilmesini de beraberinde getirecekti.

Deniz Mühendishânesi’nin yeniden toparlanması girişiminde Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa önemli bir görev görmüş, kurumun ıslahı için kapsamlı bir rapor hazırlamıştı. 1825 yılında uygulanmaya başlayan rapor çerçevesinde okulun mali kaynakları arttırılmış, hocaların özlük hakları iyileştirilmiş, dersler, müfredat, maaşlar, sınıf geçme, imtihan, derse devam ve disiplin, mezuniyet ve staj gibi eğitim ve öğretimi ilgilendiren tüm alanlar bir nizam altına alınmıştır. Okul bünyesindeki düzenlemelere ilave olarak mezunların İngiltere gibi denizcilikte söz sahibi ülkelere gitmeleri, bilgilerini ve tecrübelerini arttırmaları için yeni imkânlar sağlanmıştır. İşte bu sistemin yetiştireceği deniz subayları Kırım Savaşı’nda önemli görevler alacaklardır.

 

Mekân arayışları

Okul, sürekli bir mekân arayışı içerisinde olmuş bir ara geçici olarak Heybeliada’ya taşınsa da Kasımpaşa’daki 400 öğrenci kapasiteli okul inşaatının 1838 yılında tamamlanmasının ardından buraya nakledilmiştir. 

Bu tarihten itibaren okulun Mekteb-i Bahrî olarak isimlendirildiği görülmektedir.


Raporlar, layihalar, reformlar

Bu dönemde Bahriye Mektebi’ne atanan yöneticiler ve bilgilerine başvurulan yabancı müşavirlerin, hazırladıkları raporlarla mektebi her yönden geliştirmek için adımlar attıkları görülür. 1847’de Bahriye Mektebi Nazırlığına getirilen Patrona Mustafa Paşa’nın ve ‘Yaver Paşa’ olarak tanınacak olan İngiliz Amiral Sir Baldwin Wake Walker’ın hazırladıkları raporlar denizcilik eğitimini her yönüyle ele alan oldukça önemli vesikalardır. 4



Bahriyede İngiliz sisteminin benimsenmesi 

Yer arayışları ve ilgili raporların da etkisiyle 14 Aralık 1851’de bir cumartesi günü tekrar Heybeliada’ya taşınan mektebin yapılandırılmasında ‘Müşavir Paşa’ olarak ünlenen İngiliz Amiral Adolphus Slade’in önemli bir etkisi olmuştu. Her şeyden öte, deniz subayı açığının nasıl kapatılabileceğine dair sunduğu raporlar oldukça belirleyici olmuştu. Süleyman Refet Paşa’nın Kaptan-ı Deryalığı sırasında Mekteb-i Bahriye hocalarından Binbaşı Emin Bey, Amerika’ya gönderilmiş ve bahriye eğitimi konusunda incelemelerde bulunmuştu. Ülkeye dönerken denizcilik alanıyla ilgili 437 kitabı da beraberinde getirmişti. Bütün bu çabaların sonucunda Bahriye Mektebi İngiliz sistemini benimsemiş, 34 odası, 30 yataklı bir hastanesi, eczanesi, mücellithanesi, Türkçe, İngilizce ve Fransızca lisanlarında yazılmış birçok kitabın bulunduğu kapsamlı bir kütüphanesi, ders araç gereçleri, gemi modelleri ve 150 öğrencisiyle teşkilatlı bir okul hüviyetine kavuşmuştur. Başarılı öğrenciler staj ya da kurslar için İngiltere’ye gönderilmiştir. 5


Lise seviyesinde bir altyapı kurumuna olan ihtiyaç

Bu dönemde önemli gelişmeler kaydedilmişti. Ancak zaman içinde önemli bir eksiklik kendisini hissettirmiş ve yetkilileri tedbirler almaya sevk etmişti. Bahriye Mektebi’ne beklendiği gibi vasıflı öğrenci gelmiyordu. Bu sorunun üstesinden gelmek ve Bahriye Mektebi’ne altyapı hazırlamak amacıyla Bahriye Mektebi’nin idadi/lise kısmının açılmasına karar verildiyse de bu fikirden vazgeçildi. Sonraki yıllarda bu konuda bazı girişimlerde bulunulduğu ve 1875’te bir bahriye rüşdiye mektebi kurma fikrinin gündeme geldiği, fiziksel imkânların tamamlanmasının ardından eğitime başladığı ve ilk mezunları 1877-1878 yıllarında verdiği görülür. 6


Modernleşmeyi takip etmek

Abdülaziz döneminde Bahriye Mektebi’nin artık modern bir okul görünümü aldığı söylenebilir. Çağın teknolojisiyle bağlantılı olarak Güverte, İnşaiye ve Buhar bölümlerinden oluşan okulda buharlı ve zırhlı gemilerin derslerin müfredatına girdiği görülür. 1868 yılında mektebin başına İngiltere’de eğitim görmüş Eğinli Sait Paşa’nın getirilmesiyle birlikte okulun vizyonu da genişlemiştir. İngiltere’den birçok eğitim araç gereçleri getirilmiş ve öğrencilerin uygulama dersleri için Hüdâvendigâr isimli bir firkateyn tahsis edilmiştir. Cimnastik dersleri müfredata eklenmiş, Bahriye Mektebi öğrencileri arasından doktorlar yetiştirebilmek için Tıbbiye Mektebi içerisinde kontenjan ayrılmıştır. 7 

II. Abdülhamid dönemine gelindiğinde denizcilik ve özellikle deniz harp teknolojisindeki gelişmelere paralel olarak küçük zabit yetiştirmek için bahriyede gedikli subay (astsubay) sınıfı tesis edilmiştir. Bununla birlikte müfredata fotogrametri, mayıncılık ve torpido dersleri konulmuştur. Torpido dersinin önemi idrak edildiğinden 1891’de bir ‘Torpido Mektebi’ kurulması kararlaştırılmıştır. Deniz harbi içerisinde önemli bir yer tutan amfibi harekâtın öğretilmesi için 1893’te ‘karaya asker sevki’ dersi ihdas edilmiştir. Ayrıca gemilerdeki ve ilgili birimlerdeki elektrikli makinelerin ve tesislerin öğretimi için ‘elektrik’ dersleri konulmuş, 1896 yılında deniz subaylarının ve denizcilerin uluslararası sulardaki seyir bilgilerini arttırmak için Hukuk-ı Düvel-i Bahrî (Uluslararası Deniz Hukuku) dersi getirilmiştir. 

Bahriye Nazırı Hasan Hüsnü Paşa (1881-1903) döneminde bahriye erkân-ı harp (kurmay) subayların seçimi konusu karara bağlanmış her sene mektepten mezun olanlar içerisinden en başarılı üç öğrencinin ödüllendirme amacıyla kurmay sınıfına ayrılması ve bu öğrencilerin mezuniyet sonrasında gemilerde topçuluk ve torpidobotçuluk eğitimine tabi tutulmaları kararlaştırılmıştır. Ayrıca mezunlar Fransa, Almanya ve İngiltere gibi ülkelerde mesleki bilgilerini arttırma ve kendilerini geliştirme imkânlarından faydalanmaya devam etmişlerdir. 

Bu süreçte daha önce görülmeyen bazı uzmanlık alanlarının da oluşması teşvik edilmiştir. Mesela Hukuk Mektebi içerisinde belirli bir kontenjan ayrılarak bahriyeli personelin burada hukuk tahsil etmesi sağlanmış ve böylece Bahriye Mektebi içerisinde hukuki konularda uzman eleman bulundurulması öngörülmüştür. 

1899 yılında Hukuk Mektebi’ni bitiren ilk zabit Yüzbaşı Ali Nurettin Efendi bahriyede hizmete başlamış ve ileride bahriyenin hâkim subayları zincirinin ilk halkasını oluşturacaktır.8 19. yy sonları ve 20. yy deniz teknolojisinde önemli icatların yapıldığı yeni savaş platformlarının ortaya çıktığı bir dönemdir. Bu çerçevede devlet yetkilileri Birinci Dünya Savaşı’na giden süreçte denizaltıların ciddiyetini anlamış ve yabancı şirketlere projeler hazırlatılmıştır. Özellikle Çanakkale Savaşları sırasında denizaltıların oynadığı rol somut olarak anlaşıldığından Almanlarla anlaşmalar yapılmış, birçok deniz subayı, denizaltılar konusunda tahsil yapmak üzere Almanya’ya gönderilmiştir, böylece Türk denizaltıcılığının temelleri atılarak uzman kadroların yetiştirilmesinin önü açılmıştır9.


Deniz ticaretini ıskalamamak

Denizciliğin önemli bir veçhesi de ticaret olduğundan Bahriye Mektebi’nin bu önemli alanı ıskalaması düşünülemezdi. Bahriye Mektebi’nin bir şubesi olarak 1884 yılında kurulan ancak 1887’de eğitime başlayan Leyli Tüccar Kaptan Mektebi’nin temel amacı yabancılar elindeki ticari denizcilik sektöründe Osmanlı tebaasının etkinliğini arttırmaktı. Bu okul önemli bir girişim olmakla beraber çeşitli sorunlar sebebiyle varlığını ancak 1909 yılına kadar sürdürebilmiştir. Ancak deniz ticaretinin önemine dikkat çekmesi açısından kayda değer bir girişim olmuştur. Mektepten 22 tüccar kaptan yetişmiştir, buradan mezun olan, daha sonra burada bir süre hocalık ve müdürlük yapan Hamit Naci (Durusu) Efendi 1910’da bir özel denizcilik okulu olan Milli Ticaret-i Bahriye Kaptan ve Çarkçı Mektebi’ni açacaktır. Bu okuldan alınan ilhamla Cumhuriyet döneminde 1928 yılında kurulan Yüksek Denizcilik Okulu daha sonra İTÜ Denizcilik Fakültesi bünyesinde faaliyetlerine devam edecektir10.



 

Günümüzde Denizcilik Eğitimi

Bugün ülkemizde bir denizcilik kültüründen bahsedebiliyorsak Tersâne-i Amire içerisinde 1775 yılında Hendesehâne ya da Tersane Hendesehanesi olarak açılan farklı dönemlerde farklı isimler ve kurumlar adı altında gelişme imkânı bulan asker-sivil denizci, tüccar veya gemi mühendisi ve hatta deniz hukukçusu yetiştiren bu eğitim geleneğinin en önemli temsilcisi İstanbul Teknik Üniversitesi’dir. Günümüzde İTÜ Denizcilik Fakültesi dünya deniz ticaret filosunda çalışacak üst düzey gemiadamları ve denizcilik ile ilgili sektörde görev alacak kalifiye yöneticiler yetiştirmek, sektörün ve toplumun denizcilik alanındaki ihtiyaçlarını sürekli eğitimle karşılayan sanayi-akademi işbirliğini sağlamak amacıyla hizmet vermektedir. Diğer taraftan İTÜ Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi, her türlü açık deniz yapısı, sondaj gemisi, petrol platformu ve diğer yüzer deniz araçlarının tasarımı, geliştirilmesi konularının yanı sıra fiziksel oşinografi, deniz kirliliği ve sualtı akustiği konularında da lisans, lisansüstü ve doktora seviyesinde eğitim-öğretim sunmaktadır. Çalışmalarını hem ulusal hem de uluslararası düzeyde birçok uluslararası denizcilik kuruluşundan akredite olarak sürdürmektedir.


 


Prof. Dr. Tuncay Zorlu

İTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi

İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü


Dipnotlar:

1Evren Mercan, Didem Özdarcan (2019), Deniz Harp Platformları Tarihi, ed. Didem Özdarcan, Milli Savunma Üniversitesi Yayını, s. 3-5.

2Levet Kırval, Arda Özkan (2023), “Sea Blindness in Turkish International Relations Literature”, All Azimuth v.12, n.1, 85-106.

3 Mustafa Kaçar, Burak Barutçu, Atilla Bir, Tuncay Zorlu, C. Ozan Ceylan ve Aras Neftçi (2013). İstanbul Teknik Üniversitesi ve Mühendislik Tarihimiz, ed. M. Karaca, İstanbul: İTÜ Vakfı, 67-70. 

4 Selman Soydemir (2007). Osmanlı Donanmasında Yabancı Müşavirlerin Etkileri (18 ve 19. Yüzyıllar), İstanbul Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Tarih Anabilim Dalı YL Tezi. 

5 Mustafa Şanal, Timur Demir (2015). Heybeliada Bahriye Mektebi ve Türk Eğitim Tarihindeki Yeri, Belleten, 76/275: 171.

6 Rasim Ünlü, Deniz Lisesi Tarihçesi (İstanbul: Dz.K.K. Basımevi, tarihsiz): 14; Mehmet Korkmaz (2020). Osmanlı Askerî Eğitiminde Modernleşme Çabaları: Kasımpaşa Bahriye Askerî Rüşdiye Mektebi, Tarih Dergisi - Turkish Journal of History, 72/2: 115-137.

7 Dilara Dal (2018). The Ottoman Naval Academy and the Development of Naval Training in the Reign of Sultan Abdülaziz (1861–1876), The Mariner’s Mirror 104:3 (Augustos): 279–301.

1Evren Mercan, Didem Özdarcan (2019), Deniz Harp Platformları Tarihi, ed. Didem Özdarcan, Milli Savunma Üniversitesi Yayını, s. 3-5.

2Levet Kırval, Arda Özkan (2023), “Sea Blindness in Turkish International Relations Literature”, All Azimuth v.12, n.1, 85-106.

8 Mehmet Korkmaz (2022). Bahriyede Bir Ömür: Sultan II. Abdülhamid’in Bahriye Nâzırı Hasan Hüsnü Paşa (İstanbul: Selenge): 117-136. 

9 Evren Mercan (2013). Birinci Dünya Savaşı’nın Stratejik Silahı Denizaltı ve Çanakkale Cephesi’ndeki Rolü, Türkiye Günlüğü, s. 39-44.

10 Mürvet Mutlu Karakaya (2022). Osmanlı Bilimi Araştırmaları 23/2: 219-259. 

*Zorlu, T. (2015). Osmanlı İstanbul’unda Deniz Teknolojisi (XVIII-XIX. Yüzyıllar), Antik Çağ’dan XXI. Yüzyıla, Büyük İstanbul Tarihi, 9. Cilt, Bilim ve Teknoloji içinde, s. 344-353. https://istanbultarihi.ist/354-osmanli-istanbulunda-deniz-teknolojisi-xviii-xix-yuzyillar


14 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page