Küresel isinmadaki 1°C’lik yükselme doğa kaynaklı afetleri %30 oranında artırmaktadır. Bu nedenle, küresel ısınmayı azaltmak sera gazı emisyon miktarlarının azaltılmasıyla mümkündür…
Güneş’in gezegenlerinden yalnız Dünya’nın doğası bir cennettir. Bu güzel doğanın bir parçası olan insan onun değerini bilmedi, bilmiyor. Doğanın toprağını, suyunu, havasını kirletti ve sürekli kirletiyor. İnsan doğayı niçin kirletir? Bu soruya yanıt vermek için ekonomik etkinliğin başlangıcını yani üretimi, sonunu yani tüketimi çözümlemek gerekir.
İnsan, yaşamını sürdürmek için üretmek ve tüketmek zorundadır. Üretim ve tüketim insanın varlık koşuludur. Yaşam bu iki etkinliğin bir sentezidir. İnsan, yaşamı için zorunlu olan üretim ve tüketimi gerçekleştirirken doğayı kirletir. Kirlenmenin düzeyini özellikle tüketim anlayışı belirler. Eğer tüketim anlayışı “ekonomik mallardan ölçülü yararlanma” diye tanımlanırsa, doğanın kirlenme düzeyi yüksek olmaz. Tüketim “harcamak, israf etmek, bitirmek” şeklini alırsa doğa çok kirlenir. Tüketim bir araç olmaktan çıkar bir amaç olursa, bir bağımlılığa dönüşürse, kirlenme doğanın yıkımına neden olur.
Günümüzde tüketim bağımlılıktan da öteye geçti, bir tutku oldu. Toplumsal değerleri etkileyen ve yönlendiren bir güç oldu. Örneğin dünyanın en büyük ekonomik gücüne sahip olan ABD ve Japonya’da insanlar başarıyı tükettikleri malın miktarıyla ölçmektedir. Tutkuya dönüşen tüketim, doğayı kirleten en önemli kaynak olan endüstriyel üretim kurumlarının büyümesine neden olmuştur. Büyüyen endüstriyel kurumlar, atıklarıyla doğayı kirletti ve sürekli kirletiyor.
Endüstriyel atıkların bir grubunu bacalardan çıkan karbondioksit, metan vb gazlar oluşturur.
Atmosferi kirleten bu gazlar sera gazları diye adlandırılır. Atmosferin kirlenmesinden özellikle, tüketime bağımlı toplum kat manları sorumludur. Örneğin bu toplum katmanları fosil yakıtlardan çıkan tüm karbondioksit gazının üçte ikisini üretmektedir. Bunun sonucu olarak günümüzde, atmosferdeki sera gazları miktarı son 400 bin yılın en yüksek değerine ulaşmıştır. Sera gazlarının atmosferdeki miktarı arttıkça Dünya’nın ortalama sıcaklığı da artar. Örneğin günümüzde dünyadaki sıcaklık artışı 1,5 °C’dir, önlem alınmazsa 4,5 °C’ye ulaşabilir.
Küresel ısınmanın en önemli sonucu iklim değişimidir. Bu değişim ülkeleri aynı şekilde etkilemeyecektir, etkileri ülkeden ülkeye değişecektir. Ülkemizin bulunduğu en- lemlerde iklim değişiminin etkileri kuraklığa, dolayısıyla su kaynaklarının azalmasına neden olmaktadır. İklim değişiminin sonuçlarını üç grupta toplamak mümkündür:
Aşırı değerlerdeki artış: Sel, fırtına ve aşırı sıcaklar bu gruba giren olaylardır.
Kuraklık: Tarımsal kuraklık ve temiz su kaynaklarında azalma bu grubu oluşturur.
Deniz seviyesinde yükselme.
Şüphesiz, bu üç gruba giren olayların tümü insanlık için büyük sorunlar yaratmaktadır ve yaratacaktır; ağır toplumsal sorunlara neden olacaktır. Özellikle kuraklık, insanlığın yaşamını tehdit edecektir. Çünkü susuz yaşam olası değildir. Meteorolojik karakterli afetler mal ve can kayıplarına neden olmaktadır. Ülkemiz iklim değişiminden olumsuz etkilenen ve etkilenecek bir coğrafyadadır. Nitekim, bu etkiler yaşanmaya başlamıştır.
Dünyada İklim Değişikliği Toplantıları
Paris Anlaşması
2015'te Fransa’nın Paris kentinde gerçekleştirilen 21. Taraflar Konferansı’nda (COP21), 2020’den sonra geçerlilik kazanan Paris Anlaması kabul edilmiş ve 4 Kasım 2016’da yürürlüğe girmiştir.
Türkiye, Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı’nı 30 Eylül 2015'te BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Sekretaryası’na (UNFCCC) sunmuştur. Türkiye’nin Ulusal Katkı Beyanı’na göre, “sera gazı emisyonları”nın 2030'da referans senaryoya göre artıştan “%21 oranına kadar azaltılması” öngörülmüştür. Türkiye “artıştan yüzde 21 azaltım” hedefiyle bunu 929 milyon tonda tutmaya çalışacaktır (Şekil 1). Türkiye, Paris Anlaşması’nı 22 Nisan 2016'da New York’ta düzenlenen Yüksek Düzeyli İmza Töreni’nde 175 ülke temsilcisiyle birlikte imzalamış, “2021’de de anlaşma TBMM’de kabul etmiş” ve taraf ülkelerden biri haline gelmiştir.
26. BM İklim Değişikliği Konferansı, Kasım 2021
Bu toplantıda alınan kararlar özetle şöyledir:
• Her ülkenin, 2050'ye kadar “net sıfır karbon emisyonu” doğrultusunda, 2030'a kadar “emisyon azaltım hedefleri”ni detaylı ve kararlı bir şekilde belirlemesi bekleniyor.
• Anlaşmada, “kömürün aşamalı olarak azaltılması” taahhüdü alındı. Kömürün tarih olacağı bir yola girildiğini söyleyebilirdik ama Rusya-Ukrayna Savaşı bu kararı çöpe atacak gibi görünüyor.
• “Emisyon azaltma planları”nın düzenli olarak gözden geçirilmesi ve küresel ısınmadaki 1,5°C’lik artış hedefinin ulaşılabilir kılınması amaçlanıyor.
Gelişmekte olan ülkelere daha fazla “finansal destek sağlanması” gibi önemli kararlar alındı.
Avrupa Birliği (AB) Yeşil Mutabakatı, 2019
Avrupa Birliği (AB), 11 Aralık 2019’da açıkladığı Avrupa Yeşil Mutabakatı’yla 2050 yılında “iklim-nötr” ilk kıta olma hedefini ortaya koyarken; aynı zamanda “sanayisinin dönüşümünü” gerektiren yeni bir büyüme stratejisi benimseyeceğini ve tüm politikalarını iklim değişikliği ekseninde yeniden şekillendireceğini açıklamıştır.
Türkiye, Gümrük Birliği kapsamında AB Tek Pazarı üzerinde dönüştürücü etkilere sahip olacaktır. Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın hem aday ülke statüsü hem Gümrük Birliği ortağı olarak Türkiye’nin AB’ye ticari entegrasyonu üzerinde önemli etkileri olması kaçınılmazdır.
Küresel Isınma ve Etkileri
Küresel ısınmanın sonuçlarından biri iklim değişikliğidir. Dünyanın birçok coğrafyasında bu değişikliği ülkeler hissetmeye başlamıştır. Bu değişikliğin en önemli göstergesi hidro-meteorolojik doğa kaynaklı afetlerdir. Bu afetlerden biri de dünyada ve Türkiye’de görülen “sıcak hava dalgası”dır. Hem Avrupa’da hem de ülkemizde yaz mevsimindeki aşırı sıcaklar insan sağlığını tehdit eder duruma gelmiştir. Avrupa’da 2022 yazında özellikle İspanya, Fransa ve İngiltere’de sıcak hava dalgalarından 1.000’nin üzerinde insan hayatını kaybetmiştir. Avrupa’da 2003 yazında aşırı sıcaklara bağlı olarak 70 binden fazla kişi yaşamını yitirmişti. 2003 yazında Lüksemburg’da kaydedilen ölümler de oransal ifadeyle %14,3 artarken, İspanya’da bu oran %13,7, Fransa’da %11,8, İtalya’da %11,6, Belçika’da%3,6 olarak hesaplandı. Mayıs 2015’te Hindistan’da sıcak hava nedeniyle ölenlerin sayısı 2.000’e, Temmuz 2015’te Fransa’da sıcak hava nedeniyle ölenlerin sayısı 700’e ulaşmıştır. Dünyada da, doğal afetlerde meydana gelen ekonomik kayıplar son yıllarda artmaya başlamıştır. Son 20 yılda iklim değişikliği kaynaklı afetlerde 4 milyar insanın etkilendiğini, afetlerin 2,97 trilyon ABD doları zarara yol açtığı bilinmektedir. [2]
Sıcak Hava Dalgası
Günlük maksimum sıcaklığın ardı ardına 5 gün boyunca, uzun yıllar ortalama maksimum sıcaklığın 5°C üzerinde gerçekleşmesi “sıcak hava dalgası” olarak adlandırılmaktadır. Her yıl binlerce insan sıcak hava dalgasına maruz kalarak yaşamını yitirmektedir. Sıcak hava dalgası özellikle nemle birleştiğinde ölümcül sonuçlar doğurmaktadır. Havadaki yüksek nemin insan vücudundaki terin buharlaşmasını engellemesiyle ölümcül sonuçlar ortaya çıkmaktadır.
Ortalama Sıcaklıklardaki Artış
Dünyanın ortalama sıcaklıkları son yıllarda rekor kırmaya devam etmektedir. En sıcak 10 yıl; 2016, 2020, 2019,2015, 2017, 2018, 2014, 2010, 2013-2005 yılları olmuştur (Şekil 2).
Dünyada son 40 yılda karalar üzerinde ölçülen sıcaklık rekorları artarken, aşırı soğuk rekorları da azalmaya başlamıştır (Şekil 3). Ülkemizde yaz aylarında günlük minimum sıcaklığın 20°C’nin üzerinde olduğu gün (tropik gece) sayıları ve bölgelerin sayısı son senelerde artmıştır. Bu durum küresel ısınmanın bir göstergesidir.
Türkiye’de İklim Değişiminin Etkileri
Doğal afetlerin çeşitleri ve önem sıraları bölgeden bölgeye de değişmektedir. Örneğin Doğu Akdeniz Bölgesi’nde ve ülkemizde doğal afetler kuraklık, seller, orman yangınları, fırtınalar öne çıkmaktadır.
Türkiye’de son senelerde kuraklık daha sık görülmeye başladı. Tarımsal açıdan kuraklık, ürün miktarlarında önemli azalmalara neden olmaktadır. Özellikle İç Ege, İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da kuraklık çok şiddetli devam etmektedir (Şekil 4).
Son yıllarda Türkiye’de afet sayıları artmaya başlamıştır. 2020 yılında ülkemizin farklı kesimlerini farklı ölçülerde etkileyen meteorolojik afetler yaşanmıştır. Ülkemizde 2020 yılı içerisinde toplam 984 hidro-meteorolojik karakterli doğa kaynaklı afet rapor edilmiştir. Bunlardan 297 adet şiddetli yağış/sel afeti birinci sırada, 262 adet fırtına afeti ise ikinci sırada yer almaktadır. Uzun yıllar dağılımına bakıldığında 2020 yılı içerisinde meydana gelen meteorolojik afet sayısı, 19402020 periyodu içerisindeki en yüksek değer olarak kayıtlara geçmiştir. [5]
Türkiye genelinde sel ve taşkın afetlerinin bölgesel ve aylık dağılımını veren bir çalışmada; 19982018 yılları arasında meydana gelen doğa kaynaklı afetlerin, “bölgesel” analiz sonuçlarına göre, en çok hadise yaşanan bölge 416’yla Karadeniz Bölgesi olmuştur (Şekil 5b). Karadeniz’i 376 taşkın afetiyle Marmara, 322 taşkın afetiyle Ege, 203 taşkın afetiyle Akdeniz, 190 taşkın afetiyle İç Anadolu ve 127 taşkın afetiyle Doğu Anadolu izlerken; son sırada yer alan Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde sadece 53 taşkın afeti meydana gelmiştir.
Türkiye geneli “aylık” analiz göre, en çok taşkın afeti meydana gelen ay haziran ayı olmuştur (Şekil 5a). En az afetin kaydedildiği ay ise şubat ayıdır (Şekil 5b). [6]
Orman Yangınları
Meteorolojik koşullar orman yangınlarının çıkması, şiddeti ve süresi üzerinde son derece etkili olmaktadır. Gerek insan kaynaklı gerekse doğaya bağlı orman yangınlarında meteorolojik koşullar tetikleyici rol oynamaktadır. Aşırı sıcaklar, düşük nem ve kuvvetli rüzgâr orman yangınlarının çıkmasında ve yayılmasında önemlidir. Rüzgâr hızının 40 km/saatin üzeri, nemin %20’nin altı ve 40°C sıcaklığın üstü (40-20-40) etken değerlerdir. Orman Genel Müdürlüğü bilgilerine göre, Türkiye’de 2012 yılından 2021’in sonuna kadarki dönemi kapsayan son 10 yılda toplam 27.150 orman yangını çıktı. Bu yangınlarda 226.845 hektar alan zarar gördü. Son 10 yıllık dönemde (20122021) en yüksek yangın sayısı 3.755 ile 2013’te meydana geldi, en düşük yangın sayısı ise 2. 149 ile 2014’te görüldü.
Yangın sayısı bakımından son on yılın en yükseği olmamasına karşın, 2021’de, zarar gören alan miktarı önceki 9 yılın toplamından çok daha yüksek oldu. 2021 yılından önceki 9 yılda zarar gören alan miktarı 87.342 hektar olarak hesaplandı. Türkiye’de 2021 yılında çıkan 2.793 orman yangınında ise 139.503 hektar alan zarar gördü. Buna göre, son 10 yılda yangın kaynaklı ormanlık alan kaybının
%61,5’i, 2021 yılındaki yangınlarda gerçekleşti. 2021 yılında yanan alanın büyüklüğünde, yaz aylarındaki düşük nem, yüksek sıcaklık ve kuvvetli rüzgârın önemli bir etkisi olmuştur. [7]
Rusya-Ukrayna Savaşı İklim Krizini Tırmandıracak mi?
Savaşın ekonomik ve siyasi etkilerinin yanı sıra iklim krizi açısından da çok kritik sonuçları olacaktır. Tek başına Rusya, küresel ölçekte petrol, gaz ve kömür ihracatının
%10-25’ini sağlıyor. Ülke, ABD’den sonra dünyanın en büyük ikinci doğal gaz üreticisidir ve 2020 yılında küresel üretimin %17’sinden, aynı zamanda küresel petrol üretiminin %12’sinden sorumludur.
Rusya’ya uygulanan yaptırımlar, AB’nin bu ülkeden doğal gaz alımının engellenmesi yönündedir. AB’nin enerji açığını kapatabilmek için daha uzak ülkelerin fosil yakıt kaynaklarına (LNG, kömür) ihtiyacı vardır, bu da enerji maliyetini artıracaktır ve sera gazı emisyonlarında önemli miktarda artış meydana gelecektir. Rusya’nın Çin’e yaptığı kömür ihracatının 100 milyon tona çıkarılması planlanıyor. Bu da Çin’in sera gazı emisyonlarını daha da artıracaktır. [10]
Sonuç ve Öneriler
Küresel ısınmadaki 1°C’lik yükselme doğa kaynaklı afetleri %30 oranında artırmaktadır. Bu nedenle, küresel ısınmayı azaltmak sera gazı emisyon miktarlarının azaltılmasıyla mümkündür.
2050 yılında iklim-nötr hedefine Türkiye olarak ulaşılabilmesi için iklim gündemini göz önünde tutarak, 2023-2030 İklim Değişikliği Eylem Planı ve 2050 İklim Değişikliği Stratejisi hazırlayacaktır. Bu plan ve stratejide, iklim değişikliğinin doğal afetlerin artmasına neden olduğu ve insanlık için ciddi bir tehdit oluşturduğu ve bu kapsamda 11. Kalkınma Planı Hedefleri arasında sera gazı emisyonuna sebep olan binalar ile enerji, sanayi, ulaştırma, atık ve tarım sektörlerinde emisyon kontrolü yapılması hedeflenecektir.
Küresel Sera Gazı Emisyonu’nun %24’ü arazi kullanımından kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, Eylem Planı kapsamında yürütülecek sürdürülebilir arazi yönetimi ve çölleşme/arazi tahribatıyla mücadele çalışmalarında, karbon depolama işlevlerini dikkate alan uygulamaların yapılması, tutulan karbon miktarının tespit edilmesi ve karbon stoklarındaki değişimlerin izlenmesine yönelik çalışmalar yürütülecektir.[9] Türkiye’nin İklim Değişikliği Mücadele Raporu’nun hazırlanması ve Eylem Planı kapsamında, iklim değişikliğinin biyolojik çeşitlilik ve ekosistemler üzerindeki etkilerinin belirlenmesine yönelik çalışmaların yürütülmesi planlanmaktadır.
Afet azaltma kapsamında, öncelikle doğru arazi kullanımı ve yerleşim alanı seçimi için bölgenin tüm tehlikelere göre risk analizleri yapılmalı. Riskli yerlere yerleşilmemesi ve/veya binaların zemine uygun bir şekilde inşa edilmesi sağlanmalıdır. Risk altındaki yerleşim alanlarında mevcut yapının zarar azaltma planlarıyla taşınması, yükseltmesi, güçlendirilmesi yapılmalıdır. Sel ve heyelan riski yerel olarak takip edilip halka gerekli erken uyarıların yapılabilmesi için altyapı kurulmalı ve operasyon yöntemleri hazırlanmalıdır. Akarsuların kesitlerini daraltan her şeye zamanında müdahale edilebilmeli. Akarsu yatağına sel kontrol setleri ve barajları, duvarları ve derivasyon kanalları, dere islah çalışmaları sonuçlandırılmalıdır. [8]
Sera gazları emisyonlarının azaltılmasında;
Enerji ve yoğun sanayi tesisleri için sera gazı emisyon sınırlamasıyla ilgili çalışmalar yapılmalı.
Yenilenebilir enerji geliştirilmeli ve teşvik edilmeli.
Çöplerin yığın şekilde depolanmasına son verilmeli ve çöp depolama alanları biyo-reaktörlere dönüştürülmeli.
Emisyon değerleri düşük taşıtlar ve deniz araçları teşvik edilmeli.
Çevre dostu yakıtlar yaygınlaştırılmalı.
Enerji verimliliği düşük ısıtma ve soğutma aletlerinin kullanımına kademeli olarak son verilmeli.
Şehirlerde yeşil alanlar ve ormanlar artırılmalı.
KAYNAKLAR:
The_INDC_of_TURKEY_v_15_19_30-TR.pdf (2015). Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanları-NEUKB (Intended Nationally Determined ContributionsINDCs).
https://www.eea.europa.eu/ims/economic-losses-from-climate-related
NASA, 2022. Year-to-Date Temperatures Versus Previous Years | Haziran 2022 Küresel İklim Raporu.
MGM, 2022. T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Ankara.
MGM, 2020. T.C. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, Meteoroloji Genel Müdürlüğü, Fevk Gözlemleri, Ankara.
Sen, O. 2020. TÜRKİYE’DE İKLİM DEĞİŞİMİ VE DOĞAL AFETLER, Greenpeace, TÜRKİYE, Teknik Rapor.
https://man-kaybinin-yuzde-61-5i-gecen-yilki-yanginlarda-yasandi/1815014
Kadıoğlu, M. (2019). Kent Selleri Yönetim ve Kontrol Rehberi, Marmara Belediyeler Birliği Kültür Yayınları, s. 373, İstanbul.
Mısır, N., M. Mısır ve C. Ülker (2011). “Karbon Depolama Kapasitesinin Belirlenmesi”, I. Ulusal Akdeniz Orman ve Çevre Sempozyumu, 26-28 Ekim 2011, Kahramanmaraş.
Birpınar, M.E. ve A. Uludağ. 2022. “Will the Russia-Ukraine war escalale the climate crisis”. https://www.dailysabah.com/opinion/op-ed/ will-the-russia-ukraine-war-escalate-the-climate-crisis.
Prof. Dr. Orhan Şen | İTÜ Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi Meteoroloji Mühendisliği Bölümü Emekli Öğretim Üyesi