“Benim hikâyem Anadolu’dan, okuma yazma bilmeyen, o zamanın şartlarında kimseye muhtaç olmadan yaşayan orta halli, bugünün şartlarında fakir bir ailenin çocuğunun bilim dünyasına adımlarının hikâyesidir. Bu hikâye, bir insanın, Cumhuriyetimizin sağladığı eşit imkânlarla çalışarak nasıl yükseldiğini göstermesi bakımından çok önemlidir…”
Prof. Dr. Sadık Kakaç 1955 yılında İTÜ Makine Fakültesi’nden mezun oldu. İTÜ’de asistan olarak başladığı akademik kariyerini, dünyanın en iyi bilim ortamlarında ileri seviyelere taşıyabilmek amacıyla yurtdışına gitti; MIT’de (Massachusetts Institute of Technology) iki dalda yüksek lisans, Manchester Üniversitesi’nde doktora ve Miami Üniversitesi’nde uzun yıllar öğretim üyeliği ve bölüm başkanlığı yaptı. TÜBİTAK’ta iki dönem Bilim Kurulu üyeliği ile Genel Sekreter Vekilliği, Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nda (TAEK) Başkanlık, ODTÜ Makine Fakültesi’nde öğretim üyeliği ve bölüm başkanlığı görevlerini üstlendi.
Kariyerinin her aşamasında, “Her şeyimi İTÜ’ye borçluyum” diyen Sadık Kakaç, ‘Isı Bilimi’ ve ‘Nükleer Mühendislik’ alanlarında deneysel ve teorik çalışmalarıyla dünya çapında önde gelen bilim insanlarından biri olarak sayısız uluslararası ödül aldı, fahri doktora unvanları ile onurlandırıldı.
İşte, “Geçmişten Geleceğe Nesiller Arası Öğrenme” serimizin ikinci konuğu olan Sadık Kakaç’ın bilim dünyasına adımlarının hikayesi…
1932 yılının ekim ayında Çorum’da doğdum. İlkokuldan itibaren çok iyi çalışırdım; iftihar listesine geçerek karnemi alır, okul müdürümüz Ziya Büyükataman Bey’den aldığım iftihar mektubunu anneme getirirdim. İftihar listesine üst üste üç defa giren öğrenciler, Millî Eğitim Bakanlığı’nın her yıl çıkardığı iftihar kitabında, resimleriyle birlikte ilan edilirdi. Millî Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel ve sonra Reşat Şemsettin Sirer’den, ortaokul ve lise yıllarım boyunca her sene bu kitapları alırdım. Bu, benim için büyük bir teşvik ve onur kaynağıydı. Kitaplar bize Millî Eğitim Bakanı imzası ile “İftihar Kitabı 1944-1945, 1945-1946, ...” şeklinde yıllara göre verilirdi. Çorum Ortaokulu ve Ankara Kız Lisesi’nde okuyan, İnönü’nün kızı Özden İnönü’nün, 50 numaralı Sadık Kakaç ile aynı iftihar kitabında bulunmuş olması, Cumhuriyetimizin getirmiş olduğu yeniliklere bir işaretti. Çorum Valisi’nin oğlu Yalçın Örge de bizimle aynı sayfadaydı. Bu iftihar kitaplarını merasimle alırken “Bütün hayatımız boyunca iyi ahlaklı ve çalışkan vatandaşlar olarak Cumhuriyetimizin yükselmesine, Türk milletinin ilerlemesine hizmet etmeye” ant içerdik. Eczacılık, doktorluk okumak ve İstanbul Teknik Üniversitesi’ne (İTÜ) gitmek gibi düşüncelerim ile birlikte, hocalarımın tavsiyeleri doğrultusunda olanaklarımı kafamda değerlendiriyordum. Fen şubesinden, lise bitirme imtihanı ile olgunluk (devlet imtihanı) imtihanlarının ikisinden de ‘pekiyi’ dereceleri alarak mezun olduğumdan, istediğim üniversitede ve istediğim fakültede okuyabilme şansına sahiptim. Liseden mezun olduğum 1950 yılında, İTÜ hariç diğer üniversitelerde benim için imtihan yoktu.
1950 yılında, İstanbul’da bulunan sevgili arkadaşım Bekir Güzeldere’nin yardımı ile İTÜ’ye aday kaydımı yaptırmıştım. O zaman, dilekçe yazarak veya doğrudan üniversiteye gidilerek kayıt yaptırmak gerekiyordu. Liseden mezun olduğum sene, İTÜ’ye de öğrenciler imtihan ile alınmaya başladı.
Arkadaşlarımızla, Çerikli Tren İstasyonu’na gitmek üzere, Çorum merkezden otobüse bindik. İTÜ imtihanlarına girmek üzere gittiğimizden dolayı, merasimle uğurlandık. Mali bakımdan garantisi olmayan Sadık Kakaç, İstanbul’da seçeceği bir üniversitede okuyabilmek ümidiyle ve mali durumu sağlam olan arkadaşları ile uğurlanıyordu! Bilgi için vereyim, İTÜ’de aylık masrafın (yurt konaklaması dahil), 90-100 TL olduğunu da öğrenmiştim.
İlk soru “Bir lokomotifin resmini çiziniz”
Yozgat’ın Çerikli Tren İstasyonu’na geldiğimizde, trenin orada ancak 5-10 dakika bekleyeceğini ve trene yetişmek için pek fazla vaktimiz olmadığını, Çorum’da özellikle söylemişlerdi. Hayatımda hiç tren görmemiştim ve çok merak ediyordum. Elimde, yalnızca ceviz tahtasından yapılmış, o zamana göre güzel bir bavulum (çanta) vardı. Beklediğimiz kara tren gelip, istasyonda durur durmaz, biz, Aydın Demirer ve diğer arkadaşlarla trene atladık. Trende yerimizi bulana kadar Ankara’ya geldik. İstanbul’a hareket için, Ankara Gar’ında beklerken, etrafa şaşkınlıkla bakıyordum; yeni bir dünyada, Cumhuriyetimizin başkenti Ankara’daydık!
1950 yılında, belirttiğim gibi otobüs ve kara trenle uzun bir yolculuktan sonra üç arkadaşımla Haydarpaşa Garı’nda inip, Kadıköy sahilinde ahşap bir otele yerleştirildik ki, ertesi gün erken saatte İTÜ giriş imtihanlarına yetişebilelim. Problem, buradan ertesi gün İTÜ giriş imtihanlarına nasıl gideceğimizdi. Tarifi aldık: “Şehir Hatları vapurları ile karşı taraftaki Ortaköy’e gidilecek. Orada tünelin yeri sorulacak, yürüyerek tünele gidilip biletler alınacak. Tünelden çıkıldığında otobüsler var. Taksim otobüs bileti alınacak. Taksim’de inip Gümüşsuyu yolunda devam ederken İTÜ sorulacak. Gümüşsuyu’ndan, güzel manzaralı yoldan inerken İTÜ binası karşınızda olacak.” Her şey oldukça karışık görünüyordu. Bu satırları yazdığım yıllarda, öğrenciler, üniversite seçimi için, anne, baba ve hatta kardeşleri ile birlikte üniversiteleri dolaşıyorlar. Örneğin, TOBB-ETÜ’de, biz hocalar ile konuşmaya geliyorlar. Ben de eski günlerimi hatırlayarak şaşırıyor, hatta anne ve babalarına “Siz neden zahmet ettiniz” diye takılıyorum.
Bu tarifle İTÜ binasını bulduk. Etrafta birçok öğrenci dolaşıyordu, bize yardım ettiler. İmtihanın yapıldığı dershaneyi bularak yerimize yerleştik. Hemen imtihan başladı. Bu imtihan genel yetenek sınavı idi. İlk soru “Bir lokomotifin resmini çiziniz” idi! İlk defa lokomotifi bindiği trende görmüş, benim gibi bir Anadolu çocuğunun yapabileceği kadarını yaptım. Böyle bütün dallarda imtihanlar devam etti. Matematik, fizik, kimya gibi imtihanlarda bir sorunum yoktu.
Param kısıtlı olduğundan sürekli otelde kalamazdık; yurt sorunu vardı. İmtihan sonuçlarını beklememiz gerekiyordu. Ortaköy’deki Denizcilik Okulu Yurdu’nda yer bulduk. Kaldığımız yurtta çalışma ve yeme - içme birimleri de vardı ve boğazın en güzel yerindeydi. İmtihan sonuçlarını beklerken, İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi’ne kaydımı yaptırdım. Her sene 60 öğrenci alırlardı. Hocalarım, özellikle Okul Müdürümüz Yavuz Bey, eczacı olmamı tavsiye ederdi. O zamanlar eczacı sayısına şehrin nüfusuna göre karar verilirdi. Çorum’da yalnızca iki tane tanınmış eczacı vardı. İTÜ haricinde diğer üniversitelerde imtihan yoktu. Yukarıda belirtmiş olduğum gibi, lise fen şubesinden ‘pekiyi’ (bitirme ve olgunluk-devlet imtihanı) ile mezun olan öğrencileri imtihansız alırlardı. Askeri Tıp Fakültesi’ne de kaydımı yaptırdım; bu benim için bir garantiydi. Denizcilik Okulu’nda İTÜ sonuçlarını birçok başka arkadaşla beklemeye başladık. İTÜ’de akademik yıl daha önce başlardı. Bu yüzden imtihan sonuçları da diğer üniversiteler başlamadan ilan ediliyordu. Neticede, İTÜ sonuçları belli oldu ve Makine Fakültesi’ne alınan 100 öğrenci ile birlikte imtihanı kazanmış olduğumu öğrendim.
İTÜ’de öğrencilik yıllarım, 1955–1958
Bu şekilde, İTÜ Makine Fakültesi’nde derslere başladık. Asistanlık, o zamanlar hiç hayal etmediğim, Anadolu’nun ortasından bilim dünyasına yapacağım uzun bir yolcuğun ilk adımı idi. Lise yıllarında, hayalimizde girebileceğimiz üniversitelerin başında, İTÜ vardı. Anadolu’dan gelen birçok öğrenci gibi, tamamen yeni bir ortamda, İstanbul gibi bir şehirde ortama uymaya çalışıyordum ve param kısıtlıydı. Aynı zamanda, lise hayatımda daima sınıflarda birinci olmuş olmanın psikolojik baskısı ile İTÜ’de de aynı durumu muhafaza etme düşüncesi ve gayreti içinde bulunuyordum. Zira Galatasaray, Kabataş, Vefa, Haydarpaşa, Saint Joseph gibi İstanbul’un tanınmış liselerinden ve Anadolu’nun Adana, Erzurum, Sivas, Ankara Atatürk, İzmir Atatürk liseleri gibi köklü liselerinden gelen parlak öğrenciler vardı. Aynı zamanda İran, Suriye ve Arap ülkelerinden de seçilmiş öğrenciler vardı. Hepsi ile yarışmam gerekiyordu. Ortaokul sıralarında, beraber olduğum ve sonra başka ortaokul ve liselere gitmiş olan bazı arkadaşlarımla İTÜ giriş imtihanlarında tekrar buluştum. Bunlardan birisi olan Celal Okutan’la Makine Fakültesi’nde, yeniden beraber olduk, beraber çalıştık, hayat boyu arkadaş kaldık.
İTÜ’de sene sonu imtihanları, haziran ve eylül olmak üzere, iki dönemde yapılırdı. Haziran döneminde geçebilme koşulları sınıf başarı notunun 10/20 olmasıydı. Öğrenciler, 10’dan daha düşük not alınan dersler için eylülde yapılan bütünleme imtihanlarına girerlerdi. Haziran döneminde dersten geçenlerin sayısı, 100 kişilik sınıfta, 7-8’den fazla olmazdı. Haziran döneminde geçen bazı isimleri, Vedat Tolga, Celal Okutan, Tacettin Ziya, Sadık Kakaç olarak hatırlıyorum. Özellikle Prof. Ratıp Berker’in 2. sınıfta verdiği mekanik dersinden, -bizler hariç-, doğrudan geçen pek olmazdı. Bazı öğrenciler, bu dersten dolayı mezun olamaz, üniversiteyi terk ederlerdi.
1951 yılında, İTÜ’nün Gümüşsuyu Yurdu’nda yer açıldı ve oraya geçtik. Yurt, üniversitenin bitişiğinde olduğundan dersliklere yürüyerek geçiyorduk. 3. sınıfta, İTÜ Makine Fakültesi Öğrenci Birliği üyesi oldum. Bizlerden ileri sınıflarda olan İlhami Karayalçın (İTÜ’de Prof.), Mehmet Turgut (Demirel hükümetinde Enerji ve Sanayi Bakanı), İdris Yamantürk (GÜRİŞ’in kurucusu), cemiyet çalışmalarından yakından tanıdığım çok değerli arkadaşlarımdı. İlhami Karayalçın, iki üst sınıfta olan bir arkadaşımdı. Bana ek burs temin ederek mali açıdan destek oldu. İlk sene, sınıfın ortalarında seyrederken, 2. ve 3. sınıflarda ön sıralara çıktım. 3. ve 4. sınıflarda sınıf birincisi oldum.
“Yemekhaneyi idare edip, Öğrenci Birliği’ne gelir sağladık”
Gümüşsuyu yurdunda, yemekhanemiz bir şirket tarafından idare ediliyordu. Yurtta kalan biz öğrenciler hiç memnun değildik ve öğrenciler, Öğrenci Birliği’ne bu konuyu sürekli şikâyet ederlerdi. İTÜ Öğrenci Birliği Başkanı İdris Yamantürk idi. Nizamettin Coşkun, Celal Okutan ve ben, öğrenci yurdumuzdaki yemekhaneyi idare etmeye talip olduk. İdris Yamantürk teklifimizi kabul etti. Nizamettin Coşkun’un başkanlığında, Celal Okutan, Aydın Demirer ve ben idareyi devraldık. Aramıza sonradan Ayduk Çelenk de katıldı. Yemek servisi yapan garsonlar da öğrenci arkadaşlardı (Örneğin; sonraki yıllarda Petkim Genel Müdürü olan Hikmet Gürsey gibi). Alışverişleri yapma, mali işlere bakma ve mutfağı kontrol etme bizim sorumluluğumuz altındaydı. Daha ucuza, çok daha güzel yemekler çıkıyordu. Öğrenciler çok memnun gözüküyordu. Bu yemekhaneyi iki yıl idare ettik ve İTÜ Öğrenci Birliği’ne de gelir sağlamış olduk. Bu hizmetimize karşılık, ayda 20 TL olan yurt ücretini İTÜ Öğrenci Birliği ödüyordu. Yemeklere de para vermiyorduk. Çok çalışıyorduk fakat mali bakımdan problem de çözülmüş oluyordu. Şimdi düşününce, cesaretimize şaşırıyorum! Gelirli aile çocukları ayda 120-150 TL arasında harçlık alırdı. “Bu para harcamakla bitmez!” diye bu arkadaşlara takılırdık. Yaz aylarında kazandığım paraya stajda kazandıklarım da eklenince, kazancım yeterli olurdu ve mali sıkıntım olmazdı.
Makine Fakültesi’nde birinci senenin sonunda, atölye stajı yapmak mecburiydi. Teknisyen nezaretinde torna tezgâhında tezgâhı kullanmayı ve küçük parçaları işlemeyi öğrenirdik. İlerleyen yıllarda, bu kazandığım becerinin çok faydasını gördüm. Zira; Karayolları’nın 7. Şubesi olan Çorum’da, hemen torna tezgâhının başına geçer, ahşap köprüler için uzun vidalara diş açardım ve günlük 2,5 TL kazanırdım. Yaz aylarında öğrencilere özel dersler vermeye devam ederek bir sonraki dönemin okul masraflarını temin etmeye çalışırdım.
Mali sorunları düşünerek girdiğim, İTÜ’de hayat güzel başladı. Çok çalışkan ve iyi arkadaşlarım oldu. Tatil günlerinde, Aydın Demirer, Celal Okutan ve Nizamettin Coşkun gibi yakın arkadaşlarımla Beyoğlu’ndaki meşhur Atlas, Melek gibi sinemalara giderdik. Bazen adalara gidip dolaşmak, Bebek’te çam ağacı altında çay içmek, Tarabya Plajı’na gitmek, Cennet Bahçesi gibi Boğaz manzaralı bahçelerde vakit geçirmek başlıca gezme, dinlenme mekânlarımız olurdu. Ders çalışmaktan dolayı genellikle pek vaktimiz de olmazdı. Ara sıra 2-3 arkadaş Taksim Belediye Gazinosu’na giderdik.
Bazen arkadaşlarımla, -genelde Celal Okutan’la- boş sınıflara giderdik. Birlikte ders çalışır ve imtihanlara hazırlanırdık. İnönü Stadyumu’na bakan, boğaza nazır bir odaya çekilir orada çalışırdık. Bazı maçları pencereden seyrettiğimiz de olurdu; fakat sahayı tam görmek mümkün olmazdı tabii ki. Yurdumuz, üniversiteye bitişik olduğu için hayat rahat geçiyor ve çalışmalarımız fevkalade verimli oluyordu. Yaz ayları geldiğinde, endüstriyel kuruluşlarda staj yaparak, para kazanmaya çalışırdım. İstanbul Haliç’te Çatalağzı Termik Santralı, Adapazarı Ordu Donatım Fabrikası, Adana Seyhan Barajı ve Ankara Esenboğa Havaalanı inşaatlarında arkadaşlarımla birlikte staj yaparak çok zevkli günler geçirirdik.
Yıllar böyle geçti ve başarı ile mezun olduk. Celal Okutan ile arkadaşlığımız halen aynı sıcaklıkla devam etmektedir. İlerleyen yıllarda, Celal Okutan, tesisat mühendisliği alanında tanınmış bir mühendis olarak büyük projelere imza atacaktır.
Mustafa İnan ve Ratıp Berker’den asistanlık teklifi
1955 yılı haziran döneminde ikincilikle Makine Fakültesi’nden mezun oldum. O dönemde, üniversitede kalıp asistan olmaya karar verdim.
İTÜ’de çok kıymetli hocalardan dersler alarak iyi yetişmiş olduğumuzu, ileriki yıllarda daha iyi anladım. Prof. Fikret Narter, Nejat Aybers hocalarımın bulunduğu Isı Tekniği Kürsüsü’nde asistan oldum. Nimet Özdaş, Lütfullah Ulukan, Selim Palavan, Bekir Dizioğlu, Ratıp Berker, Mustafa İnan, Orhan Ünsaç, Hilmi İleri, Hakkı Öz, Salih Murat Uzdilek, Nusret Kürkçüoğlu, İlhami Civaoğlu, Kamuran Görgün, Melih Koçer, Muzaffer Sağışman, Alman Hans Horninger, Güher Dosdoğru, matematik hocamız Alman Wieriech ve diğer bütün hocalarımı şükran ve minnetle anıyorum.
Tanınmış bilim adamları Prof. Mustafa İnan (Mukavemet) ve Prof. Ratıp Berker (Mekanik), beni asistanları olarak almak istediler. Bu iki dersi de çok severdim. İki meşhur hocamdan böyle teklifler almak benim için çok gurur vericiydi. Isı Tekniği Kürsüsü, konuları ve uygulamalarından dolayı daha çok ilgimi çekiyordu. Mukavemet dersini çok sever ve yüksek notlar alırdım. Mukavemet Kürsü Şefi Prof. Mustafa İnan, tüm öğrencilerin hayran olduğu bir bilim adamıydı. Kürsüsüne makine dalından bir asistan alıp yetiştirmek istiyordu. Mukavemetin kolonlardan ibaret olmadığını, mekanik sistemlerin mukavemetinin ayrı bir konu olduğunu güzel örneklere değinerek izah ediyordu. Ben de aynı fikirde olduğumu arz ediyordum. “Hocam, ben burada İnşaat Mühendisliği’nde kendimi yalnız hissederim” diyerek fikirlerimi belirtmeye çalışıyor, utanıyor ve karasızlık içinde kalıyordum.
Neticede, yukarıda belirttiğim gibi, Isı Tekniği Kürsüsü’nü seçerek, Kürsü Şefi Prof. Fikret Narter’in asistanı oldum (1955). 350 TL maaş alıyordum. Çok mutluydum. Birçok arkadaşım çoğunlukla Su İşleri ve Karayolları teşkilatlarında iş bulmuştu. 950–1200 TL maaşla, Anadolu’nun muhtelif yerlerinde çalışmaya başlamışlardı.
Her şeyimi borçlu olduğum İTÜ’de asistanlık
İTÜ’de hem derslerde asistanlık yapıyor, hem de Fikret Hoca’nın genellikle almış olduğu ısıtma-havalandırma projelerine yardım ediyor ve tecrübe kazanıyordum. Bu süreçte bazı projeleri müstakil olarak da yapmaya başladım. Fikret Bey’in tavsiyesi ile danışmanlık da yapıyordum. Binaların ısıtma-havalandırma projelerinde geniş tecrübe kazandım.
Bu arada, bir taraftan Almanca kurslarına devam ediyor ve Berlin Üniversitesi’ne burslu olarak gidebilme olanaklarını araştırıyordum; zira orada, ısıtma-havalandırma alanında tanınmış Prof. Ing. Dr. Heinrich Gröber vardı. Bu konuda, Fransızcaya tercüme edilmiş, Prof. H. Rietschel –H. Gröber kitabının onuncu baskısını da bulmuştum. İstanbul’da tünel çıkışının sağ köşesinde, yabancı dilde kitapları satan bir kitapçı (Sergiyadis) vardı. Fransızca anlayabildiğim için, bu kitaptaki örnekleri takip ederek projelerimi yapardım. Ankara’da ve İstanbul’da tanınmış mimarlar proje aldıklarında, tesisat projeleri için konusunda uzmanlaşmış makine mühendislerini ararlardı. Ben de meşhur mimarlardan Behruz Çinici ve Altuğ Çinici ile beraber çalıştım. Bu konuları sevdiğimden, ısı transferi alanında doktora yaparak, bilimsel araştırma yapmak istiyordum. Amerika ve Almanya’da üniversitelere başvurarak kabul mektupları alıyordum.
Hocam Prof. Fikret Narter ve o zamanlar doçent olan Necmettin Erbakan Hoca, İnşaat Fakültesi öğrencilerine, ‘Isı Makineleri’ dersini müşterek verirlerdi. Ben de Fikret Hoca’nın meşgul olduğu zamanlarda onun yerine derse girer, hocanın kaldığı yerden, binaların ısıtılması konusunda önemli olan ‘buhar kazanları’ konusunu anlatırdım. İlerleyen yıllarda, Ecevit hükümetinde, Erbakan Hoca, Başbakan Yardımcısı, ben de ona bağlanmış olan TÜBİTAK’ın Genel Sekreterliğine vekâlet edecek ve Bilim Kurulu görevlerinde de bulunacaktım, nereden nereye!
Makine Fakültesi’ndeki öğrencilik yıllarımda ‘Isı Makineleri’ (Hararet Makineleri) dersinin hikâyelerini hep dinlerdik. Bu ders, 1941 girişli İTÜ İnşaat Mühendisliği öğrencileri için 1947 yılında programa alındı. Süleyman Demirel dahil, İnşaat Mühendisliği öğrencileri, son senede konulan bu derse isyan ettiler. İdarenin ısrarlarıyla bu karar değişmedi.
Neticede, öğrenciler bu dersten kaldılar; bir sene sonra, yani 1948’de, bu dersi alarak mühendislik diplomasını aldılar. 5 senelik okulu bu şekilde bitirenler hâlâ ‘1948’de Bitirenler’ olarak anılır.
İTÜ’de öğrenci ve asistan olduğum zamanlarda, Gümüşsuyu Caddesi üzerinde, o zamanın en güzel otellerinden Park Otel vardı. Bu otel Adnan Menderes’in sıkça kaldığı oteldi. Otele girerken ve çıkarken, otelin önündeki kalabalık oluşurdu. Menderes’in otelden çıkışını arkadaşlarla seyrettiğimiz ve alkışladığımız anları hatırlıyorum. Rahmetli Menderes çok iyi giyinirdi ve çok imrenirdim.
Almanya’ya gitmeye hazırlanırken, Amerikan üniversiteleri ile de ilgileniyordum. MIT, Cornell, Perdue gibi üniversitelere başvuru mektuplarımı hazırlıyordum. Nükleer enerjinin sulhçu maksatlarla kullanılması için Amerikan Başkanı Eisenhower önemli bir program başlatmıştı. NATO ülkelerinde araştırma reaktörleri için teşvikler veriliyor ve nükleer konularda çalışmak isteyen genç bilimciler seçilerek, ihtisas yapmak üzere burslar veriliyordu. İTÜ Makine Fakültesi Isı Tekniği Kürsüsü’nde yarı zamanlı ders veren ve asistanlığını yaptığım kıymetli bilim adamı Cahit Erginsoy’un teşviki ile bu burslara başvurdum ve yapılan imtihanı kazandım. Erdal İnönü, Nejat Aybers, Abdi Dalfes ve Sevim Tan da bu bursu kazananlar arasındaydı.
MIT’ye (Massachusetts Institute of Technology) gidiş
Başvurum kabul edildi ve gerekli yazışmalar sonunda, MIT’ye (Massachusetts Institute of Technology) gitmem için karar çıktı. Şubat 1958’de, Pan American Havayolları pervaneli uçağıyla önce İrlanda’nın Shannon Havalimanı’na oradan da New York’a gittim. New York’ta beni bir görevli karşıladı; hazırladıkları program kapsamında orada güzel bir hafta geçirdim diyebilirim. Bütün program boyunca Amerikan hükümetinden burslu olduğum için, her şey Amerikalılar tarafından hazırlanıyordu, Boston’da kalacağım otel rezervasyonu yapılmıştı. Otelin adresini Boston MIT’deki Vedat Arpacı’ya da bildirmiştim. MIT’nin Nükleer Mühendislik Bölümü Yüksek Lisans Programı’na kaydımı yaptırdım. İTÜ Isı Tekniği eski asistanlarından Vedat Arpacı, MIT’de doktora yapıyordu. Bülent Kastarlak Mimarlık, Turgut Burakreis Siyasal Bilimler Bölümü’nde okuyorlardı.
Sonra ben de MIT’de Graduate House (Ashdown House) denilen, MS ve PhD. öğrencilerinin kaldığı yurda yerleştim. Çok sayıda ders almak istiyordum; zira kitaplardan isimlerini duyduğum tanınmış hocalar bu dersleri veriyordu.
Harputlu Ermeni’nin yakın ilgisi
Bazı akşamlar MIT’de laboratuvar çalışmalarımız uzar ve etrafı kontrol eden laboratuvardan sorumlu bekçi gelip bizi çıkarmak isterdi. Böyle bir durum bir gün tekrardan oldu; bekçinin sinirli bir hali vardı, hemen laboratuvardan çıkmamızı istedi. Aramızda bir konuşma geçti. Bana “Sen nerelisin?” diye sorduğunda “Ben Türkiyeliyim, Çorum Anadolu’dan geliyorum” dediğimde, hemen hareketi ve tavrı değişti. Bana sarıldı, “Sen istediğin kadar çalışabilirsin, çıkarken bana bildir, hiç problem olmaz” dedi. Kendisinin Ermeni asıllı, Harputlu bir ailenin çocuğu olduğunu söyleyerek, beni evlerine davet etti.
USA Agency for International Development (AID)’dan da her ay düzenli 240 dolar burs alıyordum. Bu meblağ o dönemde oldukça iyi bir miktardı. Bu kuruluşta George F. Mahoney isimli bir zat burs ve diğer idari işlerden sorumluydu. George, benim bütün işlerimi hallederdi, kendisini minnetle, şükranla anıyorum. Benim adıma MIT’ye senede 1,700 dolar ödüyorlardı. Bu oldukça pahalı bir üniversite olduğunun da işaretidir.
Bursumun süresi sınırlı olduğundan çok sayıda ders alıyordum. MIT’ye Şubat 1958’de başladığım için (2. sömestre), bazı derslerin ön şartı olmasına rağmen, o dersleri almama izin veriyorlardı. Nükleer Mühendisliğe Giriş, Nükleer Fizik gibi dersler alırken, bir taraftan da Makine Mühendisliği Bölümü’nden Isı Transferi, Termodinamik, Mekanik gibi advanced (ileri) seviye dersler alıyordum. Bununla birlikte Nükleer Mühendislik, Nükleer Santrallar, Nükleer Reaktör Teorisi-I ve Nükleer Teorisi-II, Nükleer Kontrol, Nükleer Lab. gibi dersleri alıyor ve bu derslerden mutluluk duyuyordum. Yaz aylarında da iki bölümün dersleri; Heat Transfer, Termodinamik, Advanced Conduction, Advanced Convective Heat Transfer, Advanced Fluid Mechanics-I ve II’yi aldım. Çok güzel yeni konular ve metotlar öğreniyordum. Hocalarımın hepsini -Irvine Kaplan, Allen Stanning, Warren Rohsenow, F.D.Evans Benedit, Mason, A.H. Shapiro, Stephen Crandall, F.B.Hildebrand, J.P.Den Hartog, Joseph H.Keenan, G.N. Hatsopoulos, W.M. Kaye- minnetle anıyorum.
Bazı hocalar (J.P. Hartog gibi), imtihanlarda soruları dağıtır ve sınıfı terk ederdi. Daha sonra asistan gelir, kâğıtları toplayıp giderdi. Kopya çekmeye ya da birileri ile konuşulmasına şahit olmazdım. Aynı zamanda (take-home) ev imtihanları verirlerdi. Soruları herkes yapar ve kâğıdın altı “Hiç kimseden yardım görmedim” diye imzalanırdı ve asistana verilirdi. İlk zamanlar çok şaşırırdım; yurtta beraberiz, derslerde beraberiz, fakat imtihan olunca, herkes ayrı çalışır.
Nükleer Mühendislik dersini veren hocam Allen Stenning, ‘Nükleer Reaktörlerin Parametrik Analizi’ konulu bir SM (Bilimsel Master) tezi verdi, tez üzerinde çalışırken bursumun süresi bitti. Amerikan yetkililer “Burs sınırlıdır ve geri dönmek bursun şartlarından birisidir” diyerek dönmem gerektiğini bildirdiler. Üniversite ile yazışmalar ve hocalarımın verdiği referanslar sonucunda 6 ay süre ile bursum uzatıldı. 1960 senesi haziran ayında, SM tezimi de tamamlayarak Nükleer Mühendislikten SM derecesi almak için hak kazanmış oldum.
MIT’deki mezuniyet merasimleri, genel olarak Amerika’daki bütün üniversitelerde olduğu gibi pek şenlikli olurdu. Ben de arkadaşlarımla bu merasimlere katılarak, Makine Mühendisliği (Eylül 23,1959) ve Nükleer Mühendislik (Haziran 10,1960) dallarından, iki SM diplomamı aldım.
Amerika’ya gitmeden önce İzmir’de Amerikan Kız Koleji’nde okuyan Filiz’le görüşüyordum. Amerika'dan da mektuplaşmayı sürdürdük. Babası ve annesi benim mezun olduğum Çorum Lisesi’nde hocalarımdı. İstanbul’a dönünce 1961 yılında Filiz’le evlendik.
İTÜ Makine Fakültesi’ne dönüş
1960 yılları, nükleer santralların kurulmaya başlandığı yıllar olup, nükleer mühendislik çok popülerdi ve Amerika’da iş teklifleri alırdım. Firma temsilcileri üniversiteye gelip, özel toplantılarda mezunlar ile konuşmalar yapıyorlardı. Maaş teklifleri ayda net 500-600 dolar civarında idi. Diğer taraftan aldığım burs dönmemi gerektiriyordu. Haziran 1960’ta dönüş planlarımı yapmaya başladım. Bu şartlar atında New York- Almanya üzerinden 1960’ta İstanbul’a döndüm.
27 Mayıs 1960’ta, Türkiye’de ihtilal olmuş ve ordu idareye el koymuştu. Başbakan Menderes, Reisicumhur Celal Bayar ve bütün milletvekilleri tutuklanarak Yassıada’da hapsedilmişti.
İTÜ Makine Fakültesi Isı Tekniği Kürsüsü’nde görevime başladım. Bu arada, İTÜ’de Alman Prof. Rudolf Wieriech’in yanında doktora çalışması yapmayı planlıyordum. Fakat ihtilal dolayısıyla Milli Birlik Komitesi kurulmuştu, General Cemal Gürsel ihtilalin başı olarak gözüküyordu ama bütün kararlar Milli Birlik Komitesi tarafından alınıyordu. Üniversitelerde tanınmış birçok öğretim üyesi -Prof. Ratıp Berker dahil- görevden uzaklaştırılmışlardı. Ben İTÜ’de çalışmalarıma devam ediyordum. Maliye Bakanı Hasan Polatkan ve Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü 16 Eylül 1961’de, Adnan Menderes 17 Eylül 1961 günü sabaha karşı idam edildiler, çok acı sıkıntılı günlerdi. Bizler hadiseleri takip ediyorduk, bazen genç bir subay öğretim üyelerini üniversitelerde salonlarda toplar askeri talimatları anlatırdı.
ODTÜ Rektörü Feyzioğlu’ndan davet
Ben MIT’de Nükleer Mühendislik dersleri alırken, Ankara Üniversitesi’nden Prof. Bahattin Baysal, ziyaretçi Prof. olarak MIT’de bulunuyor ve benim aldığım bazı nükleer derslere dinleyici olarak geliyordu ve kendisiyle konuşup selamlaşıyorduk. Türkiye’ye döndüğünde, Ankara’da yeni kurulmuş olan ODTÜ Kimya Bölümü Başkanlığına atanmıştı ve benim ODTÜ hakkında hiç bilgim yoktu. O zaman, 1960 yılında ODTÜ’nün ilk Türk rektörü Prof. Turhan Feyzioğlu’na beni tavsiye etmiş olacaklar ki Sayın Feyzioğlu’nun beni acele Ankara’ya görüşmek üzere davet ettiği haberi geldi. Ben de kürsü şefi, hocam Prof. Fikret Narter’den izin alarak Ankara’ya gittim. Feyzioğlu, bana ODTÜ’de çalışmam için mukavele uzattığında, “Müsaadelerinizle ben tekrar İstanbul’a gidip izin alayım” dediğimde, “Sadık Bey siz şimdi imzalayın, problem çıkarsa mukaveleyi yırtarız. Ben hocanızla görüşeceğim, İTÜ’deki derslerinizi sürdüreceksiniz” dedi. Bu arada mukavelede senelik 12.000 TL yazısına gözüm ilişti ve kendi kendime “Bu para da harcamakla bitmez” diye düşündüğümü hatırlıyorum. Görüşmeler sonucu, İTÜ Nükleer Enerji Enstitüsü’nde ders verebilmek şartıyla ODTÜ ile mukaveleyi imzaladım ve ODTÜ Makine Mühendisliği Bölümü’nde 4 öğretim üyesinden biri oldum.
Bu arada, Ankara’da TAEK (Atom Enerjisi Kurumu) Danışma Kurulu’na üye olarak seçildim. TAEK, Demirel hükümetinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olan ve İTÜ’de benden ileri sınıfta arkadaşım Mehmet Turgut’a bağlanmıştı. Sonra, ben Ecevit hükümeti döneminde TAEK Genel Sekreteri (Başkan) oldum.
Prof. Tolga Yarman ve Osman Kadiroğlu öğrencilerim olarak MS derecesi ile Nükleer Enerji Enstitüsü’nden mezun olmuş ve MIT’de Nükleer Mühendislik Bölümü’nde doktora derecesini almışlardı. İTÜ Mukavemet Kürsüsü’nde asistan olan Erdoğan Şuhubi de öğrencim olarak bu enstitüden mezun olmuştur. İTÜ Nükleer Araştırma Enstitüsü’nde değerli asistanım Hasbi Yavuz’u burada minnetle anıyorum. TAEK üyesi olarak uzun yıllar, enstitünün kurucusu ve müdürü Prof. Nejat Aybers Hoca ile beraber çalıştık.
Manchester Üniversitesi’nde deneysel ve teorik çalışmalarla bilim dünyasına katkı
MIT’de Nükleer Mühendislik Bölümü’nde dersler aldığım sırada Manchester Üniversitesi’nde Nükleer Mühendislik Bölümü Başkanı Prof. Hall ismi hafızama çok yerleşmişti ve Manchester Üniversitesi’ne gitmek, yanında doktoramı tamamlamak istiyordum. Başvuruda bulundum ve beni hemen kabul etti. Bu kabul ile UNESCO’dan araştırma bursu kazandım ve 1962 Ağustos ayında, ODTÜ’den izinli olarak İngiltere’ye Manchester Üniversitesi’ne gittim. Ekim 1962’de, W.B. Hall ve Dr. P.H. Prize ile doktora konum olan “Kanallarda, zamana bağlı (giriş sıcaklığının sinizoidal değişimi) konveksiyon ısı transferinin deneysel ve matematiksel analizi” üzerine çalışmaya başladım. İngiliz, Kanadalı, Pakistanlı ve daha başka yabancı master ve doktora öğrencileri vardı, hepimiz Manchester Üniversitesi Simon Engineering Building’de çalışıyorduk.
Deneysel ve teorik çalışmalarım çok iyi ilerliyor ve orijinal, bilime değerli katkılarda bulunacak sonuçlar elde ediyordum, tez danışmanlarım, Dr. Price ve Prof. Hall çok memnun oluyorlardı. Beni genç bir öğretim üyesi ve MIT mezunu olarak bildiklerinden, özel bir muamele yaptıklarını hissediyordum. Üzerinde çalıştığım, ‘Kanallarda zamana bağlı ısı transferi’ problemi, nükleer reaktörlerde, emniyet bakımından önemli bir ısı transferi problemiydi.
Manchester Üniversitesi’nde çok faydalı çalışmalar yaptım ve doktora tezimi hazırlayarak 9 Temmuz 1965’te PhD diplomasını aldım. Bu, bilim dünyasına ciddi bir adımdı. MIT’de, makine ve nükleer mühendislik bölümlerinde ileri dersler aldığım için bilimsel bilgime çok güveniyordum.
İsmim bilim dünyasında duyulmaya başlamıştı. Prof. Hall’ün isteği ile Manchester Üniversitesi’ne konferans için davet ettiler ve ‘iki-fazlı akım karasızlıkları’ üzerine bir sunum yaptım. Ayrıca danışmanım Dr. Price ile araştırma yapmak üzere, TÜBİTAK’tan aldığım araştırma bursuyla 1970 yılında tekrar Manchester’a gittim.
ODTÜ’de 1961-1962 yıllarında Makine Bölümü başkanlığına vekâlet ettim ve 1969-1970 yıllarında, öğrenci olaylarının en şiddetli olduğu zamanlarda Makine Mühendisliği Bölüm Başkanlığı yaptım. 1967 yılında Asosye Profesör ve 1970 yılında profesör oldum, yani bilim dünyasına erişmeye çalışıyordum. ODTÜ, mütevelli sistemi ile idare edildiği için Amerikan sistemi olan Asosye profesörlüğü Üniversitelerarası Kurul kabul etmiyordu. Bu sebepten, üniversite doçenti olabilmek için İTÜ’ye başvurdum ve hazırlamış olduğum tezi Bilim Jürisi kabul etti. Makine Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Cahit Özgür, 11 Kasım 1970 Çarşamba günü, o zaman âdet olduğu üzere beni deneme dersine davet etti ve ‘Sonlu Farklar Yöntemi ile Konveksiyonla Isı Transferi Problemlerine Çözümler’ konulu dersi verdim. Sonra Bilim Jürisi’nin onayı ve İTÜ Senato kararı ile 1970 yılında Üniversite Doçenti unvanını aldım. 1975 yılında ODTÜ’de Makine Bölümü’nde TÜBİTAK Isı Tekniği Araştırma Enstitüsü’nü kurdum.
Miami Üniversitesi Makine Bölümü’ne atanma
1980 yılının ağustos ayında, Miami Üniversitesi, Bölüm Başkanı Dr. Jerry Catz’nin daveti üzerine, ziyaretçi profesör olarak Miami Üniversitesi’ne gittim. Amerika’da bulunduğum yıllarda, askeri müdahale ile Nihat Erim hükümeti göreve başladı ve Nejat Veziroğlu TAEK Genel Sekterliğine atandı. Bütün bunları, 1980’den başlayarak, ABD’den takip ediyordum. ODTÜ’den izinli olarak geldiğim Miami Üniversitesi Makine Fakültesi bölüm başkanı ve dekanından sürekli kalmak üzere teklif aldım. Prof. Warren Rosenow başta olmak üzere gerekli referanslar istenerek, tenürlü profesör olarak makine bölümüne atandım. Makine Bölümü Başkanlığı da yaptığım bu süreçte Çin, Hindistan, Malezya, Tayland, Brezilya, Almanya, Kanada, Amerika, Fransa ve Türkiye’den yetenekli birçok öğrenci benimle MS ve PhD çalışmaları yaptılar. Bilim dünyasındaki yayınlarımız, ısı transferi ve iki-fazlı akım kararsızlıklar, yakıt pilleri, zamana bağlı konveksiyonla ısı transferi ve enerji üzerine Prof. Nejat Veziroğlu’nun da katkılarıyla yaptığımız çalışmalar ön plana geçti. Veziroğlu’nun kurduğu Temiz Enerji Enstitüsü (CERI) ve Int. Hydrogen Energy dergisi ile (ben de kurucu üyelerinden oldum) uluslararası ilişkileri geliştirerek, Miami Üniversitesi’ne çok değerli hizmetlerde bulunduk.
‘Evrensel temel ve öncül araştırmalarımdan’ dolayı 1993 yılında Alexander von Humboldt Ödülü aldım. Bu nedenle bir yıl Münih Teknik Üniversitesi’nde araştırmalar ve doktora öğrencilerine danışmanlık yaptım ve bu üniversite ile araştırma işbirliğimiz uzun yıllar devam etti.
Yayınlar
‘Isı Transferi’ konusunda dünyanın pek çok üniversitesinde ve ülkemizde okutulan üç İngilizce ders kitabım, altı adet Türkçe kitabım var. Yine bu alanda dünyaca ünlü bilimsel dergilerde yayımlanmış 300’ü aşkın araştırma makalesi, uzman bilim insanları ile edit ettiğim 26 cilt kitap hazırladım. 45 yüksek lisans ve 40 civarında doktora tezi danışmanlığı yaptım.
2007 yılında Türkiye’ye ODTÜ’deki görevime geri döndüm. ODTÜ’den emekli olduktan sonra, TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi’nin (TOBB-ETÜ) daveti üzerine bu üniversitede başladığım görevimi halen sürdürüyorum.
Araştırma ve derslerim dışında, dünyanın pek çok üniversitesinde ve Türkiye’de sayısız üniversitede, kurum ve kuruluşlarda konferanslar verdim, tecrübelerimi aktarmaya çalıştım. Öğrencilerim yurtiçi ve yurtdışında isim yaptılar, önemli görevler üstlendiler. Her şeyimi borçlu olduğum İTÜ'ye gerekli görülen zamanlarda kendi alanımla ilgili bilimsel konularda katkıda bulunmaya, desteğe ihtiyacı olan öğrencilere yardımcı olmaya gayret ettim.
Dâhi insan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “Yaşamak, çalışmak demektir”
Anlattığım her şey, Anadolu’nun ortasından, yeni açılmış bir liseden mezun olan, orta halli bir Anadolu çocuğunun, dâhi insan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyetimizin, eğitimde getirdiği yenilikler sayesinde bilim dünyasına adımlarının hikâyesidir.
Gençlere özellikle iyi arkadaşlar seçmelerini, bu arkadaşlarla işbirliği içerisinde muntazam çalışmalarını, öğretmenleri ve üniversitelerdeki hocalarının takdirini kazanmalarını, mutlaka hedef belirlemelerini tavsiye ediyorum; bütün bunlar başarıya giden yolun vazgeçilmez unsurlarıdır.
Büyük insan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işaret ettiği gibi “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir” ve “Yaşamak çalışmak demektir.” Ben 90’ı aşmış yaşımda zevkle çalışmaya devam ediyorum!
TÜBİTAK ve AEK (Atom Enerjisi Kurumu) dönemi
Demirel ve Ecevit hükümetleri döneminde 1972-1980 arası iki dönem TÜBİTAK Bilim Kurulu üyeliği yaptım. İTÜ’de hocam Prof. Nimet Özdaş’ın çok desteğini gördüm. Bu süreçte Amerika’da, Prof. Nejat Veziroğlu, Necati Özışık gibi tanınmış Türk bilimcilerle ortak çalışmalar yürüttük.
1974 yılında bir sene izinli olarak Miami Üniversitesi’ne gittiğim dönem, değerli bilim adamı Prof. Dr. Nejat Veziroğlu Amerika NSF’den (TUBITAK karşılığı) araştırma projesi aldı ve Türkiye’den yetenekli öğrencilere burs verdik.
1978 yılında Atom Enerjisi Komisyonu Genel Sekreteri (AEK Başkanı) oldum (1978-1980). TÜBİTAK Bilim Kurulu üyesi olarak, TÜBİTAK Genel Sekreterliğine vekâleten tayin edildim (1978-1980).
TÜBİTAK Genel Sekreterliğine vekâlet ederken, TÜBİTAK Başbakan Ecevit tarafından, Başbakan Yardımcısı, İTÜ’den eski hocam ve sonra arkadaşım Prof. Necmettin Erbakan’a bağlanmıştı. TÜBİTAK Genel Sekreteri olarak, çalışmalarımızı Erbakan Hoca’ya rapor ederdim. TÜBİTAK’a tayinler hususunda anlaşmazlıklarımız oldu. Kendi yetkimi ve Bilim Kurulu kararlarını tam uygulamak, TÜBİTAK gibi bir kuruma, bilimsel ve teknik bakımdan uygun, yetenekli olan elemanları atamak gayreti içerisinde bulundum. Bazı atamalarımı beğenmez ve itiraz ederdi. Kendisi ile görüşmelerimizde “Hocam, memlekete ve gençlere nasıl hizmet edilir sizden öğrendim, merak etmeyiniz atamalarım tam yerindedir” diyerek yanından ayrılırdım.
AEK üyesi ve Genel Sekreter olduğum yıllarda, Akkuyu Nükleer Santrali yerinin seçilmesi, 600 MW nükleer santralın kurulması ve ihaleye çıkarılması, reaktör tipi seçimi ile ilgili çalışmalar AEK içinde hız kazanmıştı. Üzerinden 40 seneden fazla zaman geçti.
AEK’da görev yaptığım dönemde kurum, politik atamalar yüzünden çok karışık bir durumdaydı. Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi’nde bir Araştırma Nükleer Reaktörü faaliyette bulunuyordu. Bu reaktörün gücünü arttırdık. Aslında çok iyi kurulmuş bir teşkilattı ve yetenekli insanlar çalışıyordu. Politik düşüncelerini hiç dikkate almadan vazife anlayışı ile çalışanlara hiç dokunmadım ve ilk önce Prof. Namık Kemal Aras’ı Ankara Nükleer Araştırma Merkezi’ne, MIT’de nükleer konusunda MS ve PhD yapmış Prof. Dr. Osman Kadiroğlu’nu genel sekreter yardımcılığına, Prof. Dr. Bahattin Baysal’ı ise İstanbul Çekmece Nükleer Araştırma Merkezi’ne AEK kararı ile müdür olarak atadım ve daha pek çok yetkin ismi liyakati esas alarak görevlendirdim. Teşkilat yavaş yavaş iyi bir şekilde çalışmaya başladı; reaktörde gençler eğitim görüyor, tıbbi tedavide kullanılan izotoplar üretiliyordu. Tıp fakültelerinde nükleer tıp şubeleri ve AEK’de yeni labortuvarlar kuruyorduk. Yetenekli bilim insanları ile AEK sonunda normal çalışma düzenine girmişti. Demirel, ihtilal sonunda tekrar seçimleri kazanarak iktidar oldu ve ben Ocak 1980’de, AEK Başkanlığı’ndan ayrılarak ODTÜ’de görevime döndüm. Bulunduğum hiçbir makamda iktidardaki partinin yanında hareket etmedim. Birçok yerden politik atama teklifleri geldi, hiçbirine itibar etmedim.
Kakaç, NATO, OECD, CENTO çalışmaları
Kakaç, NATO Bilim Komitesi üyesi (1979-1980) olarak, OECD, Nükleer Enerji Ajansı (NEA-1978-1980), CENTO Bilim Komitesi’nde ülkemizi temsil etti. NATO ASI Direktörü olarak düzenlediği bilimsel toplantıların en önemlisi, ilk defa ülkemizde Uygulamalı Fizik Bilimleri alanında 1976 yılında başlatmış olduğu NATO Advanced Study Institute (NATO Yaz Okulları) 2009 yılına kadar devam etti.
Kakaç Sayısı
Prof. Dr. Sadık Kakaç, bilim dünyasında akışkanlar mekaniğinde, araştırmacıların kullandığı önemli bir parametreyi formüle etmiş bir isim olarak da dikkat çekiyor. Prof. Dr. Kakaç’ın formüle ettiği bu parametreye ‘Kakaç Sayısı’ deniliyor.
Derleyen:Hatice Yazıcı Şahinli
(Sadık Kakaç'ın Hayat Hikayesi'nden Alıntılar)